Yusuf Demircioğlu

BEDELİ Z KUŞAĞI ÖDEYECEK

Yusuf Demircioğlu

Biz öğrenci iken Türkiye'nin sorunlarına karşı, " evet Türkiye kötü günlerden geçiyor ama ilerleyen yıllarda ülkemizi daha iyi günler bekliyor." şeklinde yorum yapardık.

Eğitimimizi tahmin yapmak üzerine almıştık. Genel olarak tahminlerimiz tutar. Ne yazık ki; eğitimimizin çöp olduğu tek tahmin, öğrencilik yıllarında yaptığımız " Türkiye'yi güzel günler bekliyor." tahmini oldu.

O yıllarda da ekonomi çok iyi değildi, hukuk ve demokrasi kör topal gidiyordu. Liyakatsiz kadrolaşma olmazsa olmazlardandı. Yolsuzluk da vardı tabii. Bu günlerle kıyaslandığında, devede kulak seviyesinde kalacak şekilde.

Bütün bunlara rağmen umudumuz vardı. Yapılan en ufak yolsuzlukta memleket ayağa kalkardı.   Bugün tek sütuna tek manşet olmayacak İSKi skandalı aylarca ülke gündeminde kaldı. Yine bugün satır arasında haber olmaya değmeyen Emlak Bankası skandalı ile çalkalandı ülke.

O zamanlar basın vardı. Ülkede olan biten her şeyi manşete taşıyabiliyorlardı. Henüz kalemlerini satmamış yazarlar da ülke sorunlarına karşı kalem oynatırlardı. Halk olan bitenden haberdar oluyor ve şaşırtıcı bir şekilde tepki bile veriyordu!

Bugünden bakınca hayal gibiydi ülke! Ülkede her seçimde iktidar değişebiliyordu. İktidarlarda halka hesap verme korkusu vardı.

Mevcut iktidarın ilk döneminde bile biraz da olsa halka hesap verme düşüncesi vardı. Avrupa Birliği ile görüşmeler yapılıyor, yabancı sermayenin Türkiye'ye gelmesi için adımlar atılıyordu. Acaba, dedik? Güzel günler bizi mi bekliyor?

O günlerde istikameti Avrupa Birliği olan trenin birden yönünü Orta Doğu bataklığına çevireceği pek kimsenin aklına gelen bir durum değildi. Aklına gelenleri de dinleyen olmadı zaten!

Orta Doğu bu ülkenin yönünü çevireceği bir coğrafya değildi. Onlardan alabileceğimiz hiçbir şey yoktu. Ne hukuk ne de demokrasi vardı o ülkelerde. Hala da yok!

Avrupa Birliği ile ilişkiler kötüye gittikçe, ülkede hukukun, demokrasinin, liyakatin üstüne tamamen sünger çekilince, basın susturulunca  "eyvah" demeye başladık. Çünkü; biliyorduk ki, bir ülkede hukuk, demokrasi, liyakat ve basın özgürlüğü yoksa o ülkede ekonominin iyi olma şansı olmaz. Olmadı da!

Türk ekonomisi uzun zamandır kötüye gidiyor. Görünen o ki; daha da kötüye gidecek. Alım gücümüz her geçen gün daha da azalacak. Her geçen gün, geçen günleri arayacağız.

İşin aslını sorarsanız, ekonomi kötü duruma gittiği için zora düşen kendi kuşağım ve bizden bir önceki kuşağa, moda tabirle X ve Y kuşağına çektikleri zorluklar için üzülmüyorum. Tercihlerinin ve tepkisizliklerinin bedelini ödüyorlar, ödeyecekler, ödesinler! Daha kötü şartlarda yaşamayı kendileri istediler.

Benim canımı sıkan gençlerin durumu! Onlar bilgi ve iletişim çağına doğdular. Doğdukları andan itibaren internet ile tanıştılar. Dünya'nın küçük bir köy olduğunu gördüler. Gelişmiş ülkelerde, yaşıtlarının hangi imkanlara sahip olduğunu öğrendiler ve en doğal hak olarak onlar gibi yaşamak, özgür olmak istediler.

Bilgi ve iletişim çağında sosyal medyayı sadece fotoğraf ve video paylaşmak zanneden, kişisel hak ve özgürlükler konusunda iki cümle edemeyecek X ve Y kuşağının tercihlerinin kurbanı oldular.

Yaşıtları Dünya'yı gezerek, bilgisini ve kültürünü artırma şansına sahipken " çıkar telefonunu." diyen, gaz kuyruğu hikayeleri ile gençlerin geleceğini çalan bir kitle ile karşılaştılar.

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa bir nesil, ekonomik anlamda kendinden önceki nesillerden daha zor şartlarda yaşayacak. Ekonominin bozulmasının bedelini gençler ödeyecek.

Ekonominin bozulmasında hiçbir günahı olmayan gençler? Yazık gençlerimize!