Ortaokul yılları… Yaz tatilinde çalışmak için iş arıyorum. Unkapanı’nda bir televizyon tamircisi… Kapısında çırak aranıyor, yazıyor. Girdim içeri. Selam, aleykümselam. Çırağa ne kadar ödeyeceksiniz? diye sordum.
Şöyle bir baktı bana… “Oğlum” dedi. “Sen bana ne vereceksin? Çok çok tornavida… Ben sana sanat öğreteceğim. Alacak verecek sohbetine girersek, sen borçlu çıkarsın.” Usta haklıydı.
Para kazanmanın birinci kuralı iyi iş çıkarmaktır. İş ilişkisinde bulunduğunuz kişiye faydalı olmak. İşinizde usta olmak. Kimsenin yeri doldurulamaz değil ama en azından bir müddet aranmak. Bayram değil seyran değil çocukluk yıllarında başıma gelmiş bir olay nerden aklıma geldi?
Ülkenin ekonomik gerçekliği olarak, emeğin yeteri kadar para etmediğini biliyoruz. Peki; şartları kendimiz için biraz daha iyileştiremez miyiz?
İyileştiririz…
Türkiye’de genç işsizlik oranı her geçen gün artıyor. Elinizi sallasanız üniversite mezunu. Kerameti kendinden menkul merdiven altı üniversiteler ülkeyi bir baştan bir başa sarmış.
İş sahibi olmanın tek yolunun üniversite mezuniyetinden geçtiğini zannediyoruz. Oysa; basit iktisat kuralı, bol olan değersizdir. İşverene söverek işin içinden çıkamayız. Devlet bize iş vermiyor, mantığı psikolojik rahatlama sağlasa da pratikte işe yaramaz. İşsiz olduğunuz gerçeğini değiştirmez.
Ülke gerçeklerini değiştirmeye bizim gücümüz yetmez. Biz kendimize bakalım. Ülke ekonomisi kötü, iş yok, patron hakkımı vermiyor gibi sızlanmalar ile kaybedecek vaktimiz yok. Saydıklarımın hepsi gerçek ama sızlanmak hiçbir şeye çözüm olmuyor.
Kendimizi nasıl kurtaracağız? Peşinde koşmamız gereken soru bu? Ne yapacağız ki; işsizler ordusunun bir neferi olmaktan kurtulacağız? Kendimiz için şartları iyileştireceğiz.
Cevap. İşimizde uzmanlaşarak. İşimizi iyi yaparak. İşimizde çıraklık dönemi yaşayarak. Çıraklığını yapmadığımız hiçbir işin ustası olamayız.
İşe; diploma sahibi olmanın getirdiği gereksiz egodan kurtulmakla başlayabiliriz. Diplomalar, yeterlilik belgesidir, ustalık değil.
Hayatımızın belli dönemlerinde düşük ücretle çalışmaya mecbur kalabiliriz. Düşük ücretli günlerimizi, mesleğimizde ustalaşmak için gerekli zaman olarak düşünebiliriz.
Özellikle meslek hayatımızın başlangıcında önceliğimiz, para olmamalı. Önceliği; kendimizi yetiştirmeye vermeliyiz. Mesleğinize başlangıç zamanları, yaptığınız hataların nispeten hoşgörü ile karşılanacağı bir dönemdir. Bu dönemi iyi kullanın. Hata yapmaktan korkmayın. Hata yapmaktan korkmayan, denemekten korkmaz.
İşinizi araştırın. Daha iyi olmanın peşinde koşun. Size iş öğretenlere saygılı olun. Kamu kurumlarında siyaseten bir koltuğa oturmuşlar konumuzun dışında, hiç kimsenin bulunduğu makama gökten zembille inmediğini bilin.
Düşük ücretle çalıştığınız dönemleri, “modern kölelik” olarak adlandıracak romantikler çıkacaktır. Ekonomi; romantizmle yürüyen bir bilim değildir. Kuralları vardır. İyi para almanın karşılığı iyi iş çıkarmaktır.
Unutmayalım… Siz haklı olarak iyi bir ücret isteyeceksiniz. İşveren de haklı olarak iyi bir iş isteyecektir. İşverenle ilişkiniz, hizmet alım sözleşmesidir. Nasıl siz kalitesiz bir gömleğe çok para vermek istemiyorsanız, işveren de kalitesiz bir işçiliğe iyi ücret ödemeyecektir. Kumaşınız, kaliteli olmalı.
Her şeyi yapmayın. Bir şeyi, iyi yapın…
Sonrası mı? Sonrası kendiliğinden gelecek. Emin olun; hayat şartları sizin için iyileşecek…