Gösteriş ekonomisinin konusunu, rekabet duygusu ve prestij kazanmak için ihtiyacımız dışında yaptığımız harcamalar oluşturur.
Hani sık sık duyduğumuz, “ulan evde yemeye ekmeği yok, cebinde son model telefon var.” cümlesindeki yarım elma logolu telefon, gösteriş ekonomisinin güzel örneklerinden biridir.
Cebinde yakıt alacak parası olmadığı halde, kredi çekerek araç alanları da unutmayalım…
Gösteriş ekonomisinde amaç, bir ihtiyacı karşılamak değil etrafımızdaki insanları etkilemektir. Etrafımızdaki insanlara hava atmak.Dilimizde bu durumun tam karşılığı “desinler!” Desinler; amacı ile yapılmış her türlü harcama gösteriş ekonomisinin konusudur.
Gösteriş ekonomisi, kişi ekonomisinde ortaya çıkabildiği gibi devlet ekonomisinde de ortaya çıkabilir. Kıt kaynaklar ile saray yapılması, dış kapının dış mandalı makamlara makam aracı tahsis edilmesi gösteriş ekonomisine örnektir.
Gösteriş ekonomisinin sonu nereye varır? Zengin bir kişi ya da devlet iseniz kasadaki para miktarınız biraz azalır. İsraf yapmış olursunuz ama “aman para benim değil mi?” der, karşıya geçersiniz.
Ya fakirseniz… Yeterli kaynağa sahip olmayan kişi ya da emeklilikte yaşa takılanlar yasasını parasızlığı gerekçe göstererek çıkaramayan devletseniz… O zaman ne olacak?
Borçlanacaksınız… Şahsi yaşamınızda, düşük gelir ile yapılan borçlanma zamanla içinden çıkılmaz bir hal alacak. Borçlarınızı ödemekte zorlanacaksınız. Borçlarınızı ödemekte zorlandıkça mutsuz olacaksınız. Bankaların telefonunu açamayacak,borç aldığınız eşinizden dostunuzdan kaçacaksınız.
Kişinin kendi kararı. Sonuçlarına katlanıyorsa, istediğini yapabilir.
Devlet gösteriş ekonomisin bir parçası olmuşsa…
Gösterişi devlet yapar, faturayı millet öder.
Döviz artar, enflasyon yükselir, zam demek yasak güncellemeler çoğalır.
Milletin durumu ne mi olur?
Saraylara, makam arabalarına bakarsa hac farz, cebine bakarsa zekata muhtaç…