İstanbul Anadolu Adliyesi Başsavcısı, yargının içindeki yozlaşma, rüşvet çarkı, suç örgütü mensuplarının haksız tahliyeleri vb konularda HSK'ya bir rapor sunuyor, bu konu medya organları tarafından haber yapılıyor.
Yargının ilgili birimleri bu haberlere hemen erişim engeli getiriyorlar, bununla da yetinmeyip bu haberlerin internet ortamından tamamen kaldırılmasına karar veriyorlar.
Yakın zaman önce yine çete lideri Ayhan Bora Kaplan ile yakın ilişki içinde bulunduğu iddiaları nedeniyle bir yüksek yargı mensubuyla ilgili haberlere de erişim engeli kararları verilmişti.
Yargı, kendi içindeki çürük yumurtalarla ilgili meselelere bu şekilde yaklaşarak, mesleğin onurunu, milletin hukukunu koruyan, âdil ve hakkaniyetli yargı mensuplarının da töhmet altında kalmasına sebebiyet veriyor.
Yargı kurumunun içinde farklı konumlarda görev yapan ve çek-senet mafyasıyla, uyuşturucu tacirleri ile yakın ilişki içinde bulunan yahut meslektaşları ile avukatları dolandıran personelin var olduğuna ilişkin iddialar da ayyuka çıkmış durumda!...
Hem bir vatandaş hem de bir hukukçu olarak yargının olması gerektiği gibi tertemiz olabilmesinin şeffaflıktan geçtiğini düşünüyorum.
İddiaların üstünün örtülmemesini istiyorum.
İddia edilen rüşvet çarkının vd usulsüzlüklerle yolsuzlukların içinde hangi yargı mensuplarının bulunduğunu bilmek istiyorum.
Sözü edilen illegal işlerin içinde fail olarak avukatlar da var ise bunların da açıklanmasını ve hangi baroların üyeleri olduklarını bilmek istiyorum.
Yukarıda bahsettiğim suça karıştıkları iddia edilen yargı mensuplarının tartışılmaz bir ahlâk sorunlarının bulunduğu aşikâr? Ancak bu durum sadece ahlâkî zafiyetle açıklanabilecek bir durum da değil! Çünkü bu insanların suç işleme motivasyonunu sağlayan ahlâki zafiyetin ötesinde 'deli cesareti' diyebileceğimiz bir yönleri de olmalı! Öyleyse bu cesaretin kaynağı sadece daha fazla zengin olmak, mal mülk sahibi olmakla açıklanabilir mi?! Yoksayargı mensupları oldukları halde yasa dışı eylemlere cüret edebilenler, cesaretlerini, mesleğe kabul edilirken ve kariyerleri süresince kendileri için referans olan kişi ya da kurumlardan alıyor olabilirler mi? Sahi bu insanlar, hâkim, savcı, adliye personeli olarak göreve başlarlarken kimlerin referansı ile mesleğe kabul edildiler? Herhangi bir politikacıya ya da kıdemli yargı mensuplarına yakınlıkları mı, herhangi bir siyasi parti ya da bu parti çizgisindeki bir stk ile olan bağları mı yahut bir cemaat veya tarikata olan mensubiyetleri mi mesleğe kabullerinde etkili oldu? Yahut bendenizi ve tüm kamuoyunu şaşırtacak bir şekilde"hayır! Bu insanlar liyakatleri sayesinde mesleklerine kabul edildiler." diyebiliyor musunuz?!!! Keşke diyebilseydiniz!!!
Son dönemlerde mafyatik gruplara, çetelere yönelik yapılan operasyonlar ve bu operasyonlara konu olan şahıs ve yapıların bazı politikacılarla, üst düzey adli, idari bürokratlarla irtibat halinde bulunduklarına dair iddialar, devletin topyekûn bir arınmaya ihtiyaç duyduğunu gösteriyor. Dünyanın her yerinde benzer durumlardaki ülkeler, bu arınmayı en başta yargı kurumlarının dirayetli duruşuyla ve illegal yapı ve örgütlerle ayrımsız mücadele etmeleriyle başardılar. (Örneğin İtalya'da "temiz eller operasyonu"nda olduğu gibi?) Aynı duruşu ve kararlılığı bizler millet olarak Türk yargı organlarından da beklerkenverilen erişimin engellenmesi kararlarıyla adeta suçlar ve suçlular kamuoyunun önünden kaçırılıyor. Halbuki kamuoyunun değerlendirmesi, psikolojik desteği, yargı organlarını cesaretlendirici duruşunu da yolsuzluklarla mücadelede kararlı olan yargı mensupları yanlarına ve yedeklerine almak zorundadırlar. Bunun yolu ve yöntemi de ancak şeffaflıkla kamuoyunun sağlıklı biçimde bilgilendirilmesiyle mümkündür.
Yargı organlarının şeffaflık yerine erişim engeli kararlarıyla vatandaşın haberleşme ve bilgi edinme hakkını sık sık ihlal ediyor olması"yoksa tuz da mı koktu?!" sorusunun yaygın biçimde sorulması sonucunu doğuracaktır ki işte bu artık sözün bittiği yerdir!