Seçim dönemlerinde vatandaşa Hazreti Ömer adaletini vadediyordunuz. Vaat etmekle de kalmıyordunuz Hz Ömer'in"Dicle kıyısında bir kuzuyu kurt kapsa, Allah bunun hesabını Ömer'den sorar!" sözünü / endişesini örnek olarak veriyor ve bir gün elinize yetki geçerse aynı hassasiyetle yöneticilik yapacağınıza söz veriyordunuz.
Yüce Allah lütfetti, o vakte kadar yoksulluktan, yolsuzluktan artık canına tak eden vatandaş da sizin taahhütlerinize itimat ederek sizlere teveccüh gösterdi. Sonucunda büyük bir siyasi başarı göstererek genelde de, yerelde de seçimleri kazandınız.
...Ve Hz Ömer'in adaletini tesis ederek yöneteceğinizi taahhüt ettiğiniz makamlara kavuştunuz.
Halk size sadece verdiğiniz sözlerden dolayı itimat etmedi. Aynı zamanda kiminiz ilahiyatçıydınız, kiminiz ElEzher Üniversitesi mezunu olmanıza rağmen diplomanız denk kabul edilmediği için YÖK mağduruydunuz, kiminizin kendisi, kiminizin eşi ya da kızı başörtüsü mağduruydu. Aranızda alabildiğine İmam-Hatip Lisesi mezunu da vardı.
Vatandaş, Hz Peygamberi 6.000 küsur ayet içinden ihtiyarlatan, saçlarını beyazlatan ayetin"emrolunduğun gibi dosdoğru ol!" ayeti (HûdSûresi 112.âyet) olduğunu en iyi sizlerin bileceğini yine"bizi aldatan bizden değildir!" hadisi şerifinin bilinciyle hareket edeceğinizi düşünerek ve buna inanarak sizlere oylarını verdiler. Şüphesiz bu eğitimleri almış, bu hayat çizgisini tercih etmiş insanların kendilerine nasip olan makamları, kendi şahsî mülkleri olarak görmeyecekleri bilakisbu makamların ve makamlardan kaynaklı imkânların kendilerine önce Allah'ın sonra milletin bir emaneti olarak titizlik göstereceğiniz ümit ve inancı ile vatandaş oyunu sizin lehinize kullanmış idi.
Ancak gelin görün ki birçoğunuz sırtınızda bir ceket, altınızda bir don ile çıktığınız siyaset yolunda nasıl olduysa birden bire sizden sonraki yedi kuşak neslinize bile yetip de artacak kadar zenginleştiniz. Zenginleşmek ne kelime adeta semirdiniz! Birdenbire bu nasıl oldu bilemiyorum?
"Ballı ihale!" diye bir tabir var. Yoksa böyle ihalelerin bal kavanozunu mu tuttunuz?
Yoksa garip gurabânın, fakir fukarânın, paraya sıkışmış olanın tarla vasfındaki yerlerini su parasına kapatıp sonra buraları imara açıp bir'e mal ettiğiniz yerlerden binler mi kazandınız?
Yoksa dere yataklarına, binlerce yıllık vadilere alışveriş/ticaret merkezi kurulmasına aracılık mı ettiniz?
Ya da onlarca yıl önce İller Bankası tarafından yaptırılan jeolojik etütler de bile"önlemli alan" olarak tanımlanmış taşınmazları hoyratça imara açıp buralarda bilimin ve tekniğin gerektirdiği önlemler alınmadan buraların yapılaşmaya açılmasına, buralara akaryakıt istasyonları vb tesisler kurulmasına göz mü yumdunuz?
Hatta bununla da kalmayıp bu yapılara işletme ruhsatı mı verdiniz?
Sahi siz bu kadar kısa sürede şahsen nasıl bu kadar zenginleştiniz?
Bu saydıklarımın hiçbirisini yapmış olamazsınız. Çünkü adaletini vaat ve taahhüt ettiğiniz Hz.Ömer, Hz Peygamberin amcası Abbas'ın valilik yaptığı yerde kendi sermayesi ile yaptığı ticaretten elde ettiği kârı hazineye vermesini Hz Abbas'tan talep etmiş idi. Çünkü Hz Ömer'e göre Hz Abbas vali olarak temsil ettiği makam nedeniyle aynı alışverişi yapan diğer tüccarlara göre her halükarda vatandaş nezdinde daha avantajlıydı. Hz Ömer'e göre hiç kimse kamu görevini kendisinin ya da yakınlarının menfaati için kullanamazdı ve"kamu yöneticileri görevleri süresince zenginleşemezler"di.
x x x x x
Kısa bir süre önce öyle Dicle, Gediz, Çoruh kıyısında filan değil tam burnunuzun ucunda, hem de yetki sahanızın içinde Türkiye'nin en aktif karayollarından birinin hemen kenarında bir kuzuyu kurt kapmadı ama iki melek yavru ile babalarını bir heyelan felaketi yuttu.
O iki melek yavru, anne ve babalarıyla birlikte oradaydılar. Çünküsizlerin denetleyerek kontrol ettiğiniz ve hiçbir problem olmadığına kanaat sahibi (!) olarak hem inşaat, hem iskân ve hem de işletme ruhsatı verdiğiniz akaryakıt istasyonunda böyle bir felaket olsa bile bilim ve tekniğin gerektirdiği önlemler zaten alınmıştır, bu önlemler alınmamış olsa bu istasyon burada faaliyet gösteremez inanç ve güveniyle orada bulunuyorlardı. Ama maalesef inanç ve güvenleri boşa çıktı.
Şimdi bakıyoruz ki, sizlerin hiç birinizin meğer hiçbir sorumluluğu yokmuş! Ne kadar âlâ değil mi? Yetki isterken ve alırken çok heveslisiniz. Ancak yetkinizin sorumluluk ve gerekleri söz konusu olunca hiç oralı bile değilsiniz!
Sahi sizin gönlünüzle diliniz, vicdanınızla aklınız arasındaki bağ, bağlantı ne zaman ve nasıl koptu? En önemlisi siz bunun farkında bile değilsiniz!
x x x x x
Bu dünyada çeşitli yol ve yöntemlerle sorumluluktan yırtabilirsiniz!!! Ama yarın Yüce Yaradan'ın huzurunda o iki melek yavru dirilip dile geldiklerine ve"Diri diri gömülen kız çocuğunun, hangi günahtan ötürü öldürüldüğü sorulduğu zaman"(TekvîrSûresi 8-9.Âyetler) da bakalım yırtabilecek misiniz?!!!
Not : 1- Yazıda sözünü ettiğim yönetici profiliyle aynı eğitim kurumlarında okuyup aynı dünya görüşüne sahip olan ancak yöneticilik anlayışını hak ve hakkaniyet çerçevesinde ifa edip sorumluluk noktasında titizlik gösteren seçilmiş ya da atanmış yöneticileri tenzih ederim. Ancak bu nitelikteki yöneticilerin maalesef artık yerelde de ülke genelinde de azınlığa düştüklerini ifade etmek isterim.
2- 29Ekim2010 günü, yazımızın konusunu oluşturan heyelan felaketinin meydana geldiği yerin yaklaşık 1000-1500 m. doğusunda yine Samsun-Ordu Karayolu'nun hemen kenarında"önlemli alan" olmasına rağmen bilim ve tekniğin gerektirip elverdiği zorunlu önlemler alınmadan imara açılan ve inşaat ruhsatı verilen bir alanda da Cuma namazı saatinde inşaatta çalışan işçilerin namaza gittikleri bir anda heyelan meydana gelmesi sonucu inşaatı devam eden yapıda meydana gelen büyük bir hasarla can kaybı olmadan o felaket nispeten ucuz atlatılmıştı. Burayı imara açan ve inşaat ruhsatını veren belediye İSE o zaman muhalif bir partinin yönetimindeydi. Sözün özü şu ki, bizim yönetimdeki zafiyetlerimiz A ve/veya B partisinden yahut ideolojisinden kaynaklanmıyor. Bizim yönettiğimiz kurumları, kuruluşları, birimleri kendi mülkümüz görmek ve bu anlayışla yönetmek (patromonial yönetim) gibi birgenel zihniyet problemimiz var.