Kerami Gürbüz

SAKALLI CELAL

Kerami Gürbüz

Sakallı Celal, "meçhul meşhur"larımızdandır. Yani, bilinmeyen ünlülerimizden biridir.

 

Bir çok sözü, nüktesi bir atasözü/darb-ı mesel gibi halk arasında dolaşan, ama, o sözün kendisine ait olduğu bilinmeyenlerden biridir Sakallı Celal.  Örneğin,"bu kadar cehalet ancak tahsille mümkündür" sözü, birçoğumuzun defalarca kullandığı, duyduğu ve hemen her dönemde birilerinin söz ve eylemleri için "cuk oturan" bir sözdür ve bu söz de Sakallı Celal'e aittir. Ancak, erbabı dışında kimse, bu sözün Sakallı Celal'e ait olduğunu bilmez.

 

Öyleyse, kimdir Sakallı Celal? Sakallı Celal, 1886 - 1962 yılları arasında yaşamıştır. Bahriye Nazırı bir Osmanlı Paşası'nın oğludur. Yani varlıklı ve köklü bir ailenin çocuğudur. Fransızcayı gayet iyi bilir, konuşur, yazar, okur, ülke ve dünya sorunlarıyla her an ilgilidir. Tevfik Fikret'in Galatasaray Lisesi müdürlüğü döneminde bu lisede öğretmen yardımcılığı, Ankara Lisesi Müdürlüğü, Üsküp ve diğer Osmanlı  vilayetlerinde öğretmenlik yapmıştır. Mülkiye eğitimi almış olmasına rağmen  fabrikalarda işçilik, ustabaşılık ve hatta tren  makinistliği yapmıştır.Bir Osmanlı asilzadesidir ama halkın içinde sıradan bir insan gibi yaşamıştır. O kadar sıradan yaşamıştır ki, geçimini ancak kıt kanaat sağlamaya çalışmış, ömrünün son yıllarını ise Yapı Kredi Bankası'nın kurucusu Kazım Taşkent'in kendisine tahsis ettiği iki odalı bir dairede tamamlamıştır. Ancak, bu adamın en belirgin özelliği, onurlu ve inandığı değerlerden asla taviz vermeyen kişiliğidir.

 

Gelelim, neden "sakallı" lakabı ile anıldığına?  Cumhuriyetin ilk yıllarında moda sakalsızlıktır. Bunun üzerine, muhteşem bir sakal bırakır. Öyle bir sakal ki, yüzünde alnı, gözleri ve burnu dışında hiçbir yeri görünmemektedir. Dudakları bile sakal ve bıyığının istilası altındadır. Üstad, bu tavrı ortaya koyarak,"şekille, biçimle, kılık-kıyafet ve makyajla hiçbir meselenin halledilemediğini/halledilemeyeceğini, bütün her şeyin beyinde başlayıp bittiğini" haykırmaktadır. Tabii anlayana!... Ölünceye kadar da bu sakal kesilmemiş ve üstad, hep "sakallı" olarak anılmıştır.

 

Cumhuriyet ilan edilmiştir. Genç devletin kurucuları, ufuk ve vizyon sahibi, iyiniyetli insanlar olmalarına rağmen, hantal Osmanlı bürokrasisinin yönetimindeki bir çok insan İstanbul'u terk etmiş ve Ankara'ya bir koltuk kapmaya koşmuştur. Nitekim, koltukların bir çoğunu da bu insanlar işgal etmiş ve Osmanlı'da yaşanan bürokratik engeller ve aksaklıklar Cumhuriyet yıllarında da görülmeye ve yaşanmaya başlamıştır. Bu hazin manzarayı gören Sakallı Celal'in tepkisi şudur :"Tanzimat ilan ettik olmadı, Meşrutiyet ilan ettik olmadı, Cumhuriyeti ilan ettik olmadı, acaba biraz daciddiyetmi ilan etsek ?!" Hemen her gün patavatsızlıklarına tanık olduğumuz bir kısım bürokratı ve siyasetçiyi görünce, üstadın özlemini duyduğu o "ciddiyet"ten halâ ne kadar uzak olduğumuz da ortaya çıkıyor ki, işin en acı tarafı da bu olsa gerek.

 

Yine, Sakallı Celal,  "bu ülkede ilgililer bilgisiz, bilgililer ilgisizdir" diyerek, 80-90 yıl öncesinden adeta bu günleri anlatmış gibidir. Hele üstadın bir sözü daha var ki, tablo yapılıp evlerimizin, işyerlerimizin, hatta okullarımızın duvarlarına asılacak niteliktedir :"Bumemlekete hizmet etmek istiyorsan bunu kimseye duyurmadan yapacaksın. Yoksa engellerler."

 

Sakallı Celal hakkında daha ayrıntılı bilgi almak isteyenler, Orhan Karaveli'nin
'Sakallı Celal: Bir Bilinmeyen Ünlü'nün Yaşam Öyküsü'isimli eserine göz gezdirebilirler.

 

Ben bu kitaptan, Sakallı Celal'in soyadının "Yalınız" olduğunu öğrendim. Sakallı Celal, gerçekten de hayatı boyunca yalnız bir adam. Hem maddeten, hem de kültür/irfan dünyamızda emsali pek olmadığı için yalnız bir adam.

 

Ruhu şad  olsun !?

 

ÇALMAK / ÇALIŞMAK

 

< Eski İzmir dava vekillerinden Cin Ali Bey, Sakallı Celal'e dert yanıyordu:
- Diyorlar ki, kimi davul çalıyor, kimi zurna; kimi de sadece çalıyor. Bazıları ise hem davul, hem zurna çalarken, ayrıca yine çalıyormuş. Sen nasıl değerlendiriyorsun bu durumu?

Sakallı Celal:

  • Şey, demiş; Türkçenin özelliğiyle ilgili bir durum bu. Türkçedeki fiil çekiminde, aynı eylem ortak yapılıyorsa, ona "müşareket" tarzı denir. "Baktı, baktım, bakıştık" gibi... "Güldü, güldüm, gülüştük" gibi... Çalmak fiili için de geçerli "müşareket" tarzı."Çaldı, çaldım, çalıştık"...Karşılıklı olarak kimler neleri çalıyorsa, aslında "çalışıyorlar". Takdir etmek gerek kendilerini.. >

 

(Çetin ALTAN ? 28 Mayıs 2006 Milliyet)