Ülkemiz kendinden menkul yeni sistemi içinde hergün bir başka yere savruluyor.
Doğrular ve yanlışlar birbirine karıştı.
Devletin bir asırlık kurumları, liyakat ve ehliyet yoksunu ellerde tüm güvenini yitirdi.
İnsanların gündemi açlık ve işsizlik iken, gündem değiştirme ve sanal gündemler içinde günü kurtarma politikaları uygulanıyor.
Günlük pansuman tedaviler yarayı iyileştirmiyor, sadece zaman kazandırıyor.
Bu arada hukukta, ekonomide, sosyal politikalar alanında o kadar vahim hatalar yapılıyor ki; iyi oldu diyebileceğimiz birkaç hadise de bu ortamda önemini kaybediyor.
Doğu Akdeniz ve Libya politikaları, K.Irak’ta bölücü örgüte göz açtırılmaması, Doğu ve Güney Doğu Anadolu’da örgütün belinin kırılması, Azerbaycan’a verilen destekler hepimizin takdirini kazanıyor.
Sağlık alanındaki çalışmalar ve icraatlar alkışı hak ediyor.
Ancak öyle vahim durumlar var ki; bunların önüne geçiyor.
Şehir Hastahaneleri, köprü, otoyollar ve benzeri yap-işlet projelere verilen garantiler adeta bütçeyi yutmaya, önümüzdeki 20-30 yılımızı elimizden almaya doğru gidiyor.
Birkaç yandaş müteahhit uğruna ülke ekonomisi darmadağın durumda.
Hiçbir devlet kurumuna güven kalmamış.
Tüik tarafından açıklanan istatistiklere artık sokaktaki vatandaş bile inanmıyor.
Kamuda liyakatin yerini bizden mi değil mi anlayışı aldı.
Nüfusunun ezici çoğunluğu Müslüman bir ülkede kendini İslamcı diye referans gösteren bir iktidar dönemindeyiz.
Ehliyet ve liyakat aynı zamanda dinimizin emri!
Kuranı Kerim’de Nisa Suresi 58.ayette mealen ;
“Ey iman edenler. İnsanlar arasında adalet edin ve emaneti,işi ehline (layık olana) verin” demektedir.
Peki,bu yeni hükümet sistemindeki bu savrulmalar ve liyakatsizlikler bizi nereye sürüklüyor.
Olay şu; işinin ehli olmayan insanların elinde kurumların içi boşalmış durumda.
Yönetim zaafları artık gizlenemez hale gelmiş, kararname ile akşam üniversite kuruluyor, sabah yanlışlık farkedilip fakülteye çevriliyor.
Bir ülkede kurumlar bu şekilde yıpratılır ve güven duygusu kaybolursa, ülke ekonomik olarak da bir felakete sürüklenir.
Bakın TÜİK başkanlığı dahil üst düzey görevlerde birikim kazanmış değerli bir eski bürokrat Birol Aydemir ne diyor:
“Sadece TÜİK değil, Merkez Bankası’ndan tutun BDDK’ya, kamu kurumlarının işlevi kalmadı. Güven de böylece yok oldu.Kurumların önce gelenekleri sonra kurumsallıkları yok edildi. Liyakat sistemi kör-topal vardı. O tamamıyla bitirildi.” (Türkçe Independent, 17 Temmuz)
Şu andaki TÜİK açıklamasına göre dahi enflasyon %13.5 civarında.
Bu oranı kıyaslamak için dünyaya bir bakalım.
Şu anda dünyada enflasyonist bir ortam yok.
Temel emtia fiyatları düşmüş, petrole talep yok.
Lakin TÜİK verilerine göre dahi Türkiye enflasyonda dünyada en yüksek ilk 12 ülke arasında.
Yarım asırdır iç savaşın içindeki Afganistan bile bizden iyi durumda.
Gelişmiş ülkelerin enflasyon ortalaması %1,5
Gelişmekte olan ülkelerin enflasyon ortalaması %3,5
Yani ülkemiz TÜİK verilerine göre dahi dünya ortalamalarının kaç kat üstünde bir hayat pahalılığı yaşıyor.
Gerçekte ise enflasyonun %50’nin altında olmadığını pazara giden insanımız zaten biliyor.
Ülkemiz artık yatırımcı çekemiyor. Büyük yatırımcı kamu kurumlarının içi boşalmış, hukuki güvenilirlik kalmazsa o ülkeye gitmez.
Acilen yeniden 2007 yılı öncesi politikalarına dönmeli, hukuk devletini işletmeli, kurumlar kendi hukuk düzeni içinde liyakat sahibi ehil ellere teslim edilmelidir.
Ülkede masumiyet ilkesi kalmadı.
Yargı maalesef siyasallaştı ve yetkinlikten uzak.
İnsanlar hakkında sudan sebeplerle soruşturma açılıyor, tutuklamalar yapılıyor ve hukukun evrensel ilkesi tersyüz edilerek suçlanan kişinin kendini aklaması isteniyor.
Oysa evrensel hukuk delilden sanığa giderken, biz de şimdi işler tam tersi uygulanıyor.
Türkiye hemen ve acilen bunları yapmazsa ne yatırım gelecek, ne de ülkemize huzur gelecek.
Türkiye’ye “Çin Modeli” biçenler ülkeyi ancak felakete götürür.
Avrasyacıların Türkiye’yi götürebileceği hiçbir yer olamaz.
Bunlardan hemen uzaklaşılmalı.
2013 yılında 13.000 Dolara yükselen kişi başı milli gelir, yeni sistemle hızla gerilemeye başlamış ve şu anda 7.000 Dolar civarında.
Korkarım ki, bu gidişle 5.000 Dolarlara, yani 2002 öncesine doğru gidiyoruz. 2023 yılı hedefi olarak konulan dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi arasına girme hedefi bir tarafa, bulunduğumuz 17.sıradan da olma ve ilk 20 dışına düşme tehlikesi var.
Ülkeye yazık etmeyin, bu sevdadan vazgeçin.
Sağlıcakla.