Av. Kürşat Orhan Şimşek

FİZAN ÇÖLLERİNDEKİ TÜRKLER

Av. Kürşat Orhan Şimşek

Atatürk’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” politikalarının son dönemde terkedildiği ve ilgilenilmesi sakıncalı coğrafyalara müdahil olunduğu iddia edilmektedir.

Bu iddialar iç politika çevrelerinden geldiği gibi yabancı çevrelerden de gelmektedir.
Bu çevrelerce, izlenen bu politikaların Türkiye’nin başını derde sokacağı, telafisi imkansız sonuçları olacağı ileri sürülmektedir.

Öncelikle bilinmesi gereken şey “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” demek Türkiye’nin çevresinde olan bitene ilgisiz kalması, sınırları dışında olanlara duyarsız olması anlamına gelmemektedir.

Zaten Atatürk’ün mirası olan bu politik duruşu Atatürk d hiçbir zaman böyle uygulamamıştır.
Hatay örneği başlı başına ortada durmaktadır. Şu halde Türkiye’nin son dönem Doğu Akdeniz’de izlediği stratejik akıl gerekli ve yerinde bir dış politikadır.Türkiye’nin geleneksel dış politikasına bir aykırılıkta yoktur.

Esas olan devletin ve milletin menfaatidir.
Açıkça burada devlet aklı iyi işlemektedir.
Bizi adeta kıyılarımıza hapsetmeye çalışan Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi, Mısır ve bunların destekçisi ülkelere karşı önemli hamleler yapılmış ve bunların sonuçları da alınmaya başlanmıştır.

Özellikle Libya ile yapılan “Münhasır Ekonomik Bölge” anlaşması tarihi önemdedir.
Böylece Türkiye, hem mavi vatan kavramına uygun bir duruş sergilemiş, hem de kendisini Akdeniz kıyılarına hapsetmek isteyen bu devletlere karşı hamle üstünlüğünü ele geçirmiştir.

Bu arada Türkiye tarihten gelen misyonunu unutmayarak 100 yıl önce terketmek zorunda kaldığı Libya’ya meşru Libya Hükümeti’nin çağrısı ile asker göndermiştir. Libya’ya giden Türk Askeri, Libya Ordusu askerlerini eğitmekte ve darbeci Hafter güçlerine karşı birlikte savaşmaktadır. Bu tarihi görevin Türk Devleti için birçok anlamı vardır.

Her şeyden önce orada yaşayan Türk soylu 1.000.000 dan fazla Libya vatandaşına karşı sorumluluğumuz gereği bunu yapmak zorundayız.

Evet, pek bilinmese de böyle tarihi bir gerçek var ortada. Osmanlı’nın bakiyesi bu soydaşlarımız, bugün Libya’nın özellikle Misrata şehrinde ve civarında meskun bulunmaktadırlar.

Kuloğlu ya da Koloğlu olarak bilinen bu topluluk Turgut Reis’in Libya’yı fethetmesiyle birlikte Libya’ya gönderilen askerlerin özellikle yerel halkla evlenmesinden meydana gelmiştir.

Yine Osmanlı İmparatorluğu'nda sürgün yeri olarak bilinen Fizan Bölgesi ’de Libya’dadır.
Buraya sürgüne gönderilenlerin nesli de bugün hala Libya’da yaşamaktadırlar.
Libya topraklarına Osmanlı’nın sonraki dönemlerinde de bu göçler devam etmiştir.
Yine Karamanoğlu Türkleri de Libya’ya yerleştirilmiştir.

Karamanoğlulları soyundan gelen bu Türkler Libya’yı “Karamanlı Hanedanı” olarak 1711-1835 yılları arasında yönetmişlerdir.
Libya Doğu Akdeniz’in adeta anahtarıdır.
İşte bu nedenle Osmanlı Devleti de Libya’ya çok önem vermiş ve İtalya’nın 1911 yılında Libya’yı işgali üzerine Teşkilat-ı Mahsusa eliyle Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü daha bir yüzbaşı iken işgale karşı yerel halkı teşkilatlandırması için bölgeye göndermiştir.

Bölgedeki Kuloğlu ve Kölemen Türkleri ile temas kuran Atatürk, ayrıca bölgenin en büyük aşiretlerinden Sunisi Aşireti ile de dostluk kurmuştur.

Burada halkı eğiten ve teşkilatlandıran Atatürk, İtalyan kuvvetlerine karşı başarılı bir direniş oluşturmuştur.

Libya elimizden en son çıkan toprak parçalarımızdan biridir.

Libya ile sonraki yıllarda da ilişkiler Sunusi Aşireti ve Libya Türkleri sayesinde hep bir millet iki devlet şeklinde devam etmiştir.

Sunusi Lideri Ahmet Sunusi’nin Kurtuluş Savaşı sırasında bizzat Anadolu’ya gelerek Atatürk’ün yanında kongrelere katıldığını ve destek olduğunu hatırlamamız gerekir.
1951 yılında Libya bağımsız bir devlet olduğunda da ilk kral yine Sunusi Aşiretinden İdris Es Sunusi olmuş ve kendisine başbakan olarak Türkiye’den emekli bir valimiz olan Sadullah Koloğlu’nu seçmiştir.

Görüldüğü üzere bu valimiz aynı zamanda Koloğlu Türklerindendir yani Libya Türküdür.
Böylece Sadullah Koloğlu Türkiye’nin izni ile Libya’nın ilk başbakanı olmuştur.

1969 yılındaki Kaddafi darbesine kadar iki ülke ilişkileri en üst seviyede seyretmiş lakin darbe sonrası eski seviyesini kaybetmiştir.

Bugün bir kez daha kader bizi tarihi sorumluluğumuza sahip çıkmaya bu topraklara çağırmıştır. Anadolu coğrafyasında eğer barış ve huzur içinde bağımsız ve hür yaşayacaksak bunun yolu hinterlandımıza sahip çıkmaktan geçmektedir.

Sınırlarımız dışında olanlar bizi ilgilendirmez, karışmayalım dediğimiz gün bizi bu coğrafyada bir yudum suya muhtaç bırakırlar.
Bu nedenle Irak’ta, Suriye’de, Kudüs’te, Mısır’da, Libya’da, Girit’te, Balkanlar’da, Kırım’da, Ukrayna’da, Kafkaslar’da olan biten her şey bizi yakından ilgilendirmektedir.

Libya’da yanımızda askeri uçakları ile yer alan ülkelerden biri de Ukrayna dersem ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılır.

Türkiye sıradan bir ülke değildir.
Geçmişinde binlerce yıllık devlet geleneği olan, imparatorluklar kurmuş bir milletin devletidir.

Nasıl ki, atalarımız üç kıta, yedi iklimde at koşturmuş ve biz bugün bu tarihimizle övünüyorsak, bunun aynı zamanda bize görevler yüklediğinin de bilincinde olacağız.
Bu nedenle Fizan Çöllerindeki soydaşlarımızı yalnız bırakmayacağız.

Buna uygun hareket eden devlet de eleştirilmez.

Sağlıcakla…