Geçen hafta Türkiye’nin en çok konuşulan konularından biri de kömürle çalışan santrallere filtre takılması sorunuydu. Önce farklı illerimizdeki 15 termik santrale baca filtresi takılmasının bir kez daha 30 Haziran 2022 yılına kadar ertelenmesi TBMM’de kabul edildi.
Akabinde toplumdan gelen yoğun tepkiler üzerine erteleme yasası Cumhurbaşkanı tarafından veto edildi.
Eski teknoloji ürünü olan bu santrallerin çevreye verdiği zararlar zaten yıllardır bilinmekteydi. Ve bu santraller özelleştirilirken baca filtresi takma şartıyla özelleştirilmişti.
Ne var ki ; Ak Parti'nin desteği ile her seferinde bu şart ertelenmişti. İşin acı tarafı ise bu santrallerin çevreye zararı hakkında kısa süre önce demeçler veren milletvekilleri, parti sözcüleri ,yasanın oylaması sırasında erteleme lehine oy kullanmışlar ve bunu parti disiplini ile açıklamışlardı.
Oysa milletvekillerinin öncelikli görevi vekalet görevini kendilerine veren milletin hakkını ve hukukunu korumaktır. Nitekim Anayasamız, devlete çevreyi, vatandaşın sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını koruma, gözetme görevi vermektedir. Anayasa üzerine yemin etmiş milletvekillerinin’de asli görevi budur.
Anayasanın 56.maddesinde “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.
Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler. Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir” der .
Çevre hukukunun temel mihenk taşı bu madde ile Anayasa’da yer almıştır. Ne var ki, milletin hakkını gözetmesi gereken vekillerimiz, sermayeden yana tavır alarak Anayasayı hiçe saymış, hukuk devleti ilkesini görmezden gelmişler ve erteleme yasasına 203 AKP ve 14 MHP’li vekilin onayı ile ertelemişlerdi.
Burada muhalefet de masum değildir. Yasanın çıkmaması için yeterince çaba göstermediği gibi meclisteki oylamaya ilgide göstermemişler, 25 CHP, 4 HDP ve 7 İYİ Parti milletvekili oylamaya katılmış ve ret oyu kullanmıştır. Oysa bu partilerin toplam vekil sayısının 253 olduğunu düşündüğümüzde ne demek istediğimiz ortaya çıkmaktadır.
Toplumun bu kadar duyarlı olduğu bir konuda muhalefetin oylamaya katılmaktan kaçınması da tarihe not olarak kaydedilmiştir.
Ancak yasaya gelen yoğun tepkiye Cumhurbaşkanı duyarsız kalamamış ve yasayı veto etmiştir.
Bu olumlu ve çevreci veto, yasanın çıkması için mücadele eden, oy kullanan ve lehte açıklama yapan vekilleri de sevindirmiş olacak ki, adeta rol kapma yarışına girmişler ve ardı ardına Cumhurbaşkanı’na sosyal medya üzerinden teşekkür mesajları yayınlamışlardır.
'Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu' dedirtecek bu ikircikli davranışlar herkesi şaşırtmış, madem yasaya karşıydınız neden oy kullandınız, bu yasayı muhalefet mi çıkardı tepkilerine yol açmıştır.
Yukarıda bahsettiğimiz hukuk devleti olma ilkesini görmezden gelir, Anayasanın en temel ilkelerini bertaraf ederseniz böyle ofsaytta kalırsınız.
Geçen haftaki yazımızda bahsettiğimiz Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil’in şu sözü tam da yerini bulmaktadır. Ali Fuat Başgil’e göre “Halkın sesi hakkın sesidir. Halkın iyi gördüğü her uygulamanın sonu daima hayırlı olmuştur.” TBMM’de görev yapan vekiller, orada Türk Milleti’nden aldıkları yetkiyi kullandıkları ve Anayasa üzerine yemin ettiklerini unutmamalıdırlar.
Burada Samsun’un ve özelde de Çarşamba’nın aylardır tartışılan bir sorununa değinmenin tam da yeridir.
Madem Türkiye’nin en üst makamı çevre hususunda bu kadar duyarlı ve Çarşamba’ya yapılmak istenen Biyokütle Enerji Santraline halk tepkili, bu konunun da bir şekilde Cumhurbaşkanı’na iletilmesi gerekir. Bu konuda öncelik Çarşamba Belediye Başkanı Sayın Halit Doğan’a düşmektedir. Konu ile ilgili Samsun İdare Mahkemesi'nden çıkan yürütmeyi durdurma kararı var. Ancak hepimizin malumu olduğu üzere santralin yapımı ve faaliyeti durmuyor, durdurulmuyor.
Halkın istemediği ve tepki gösterdiği bir hususta , halka rağmen bir şey yapmanın doğru sonuçlar vermediğini biliyoruz. İktidar partisinden seçilmiş olmak halkın duyarlılığını göz ardı etmeyi gerektirmez.
Burada yakın zamanda yine bir başka güzel ilçemizde yaşanan bir örneği dile getirmek isterim.
2015 yılında Terme’ye yapılmak istenen Termik Santrale karşı duran Ak Parti’li Terme Belediye Başkanı Şenol Kul, “Mezardan babam çıksa, Cumhurbaşkanı da arasa ben olduğum sürece bu santralin buraya yapılmasına izin vermeyeceğimi halkım bilsin, benim için sağlık her şeyden önemlidir” diyerek örnek bir direniş göstermiş, halkının sesi olmuş ve başarılı da olmuştur.
Şimdi sıra Çarşamba Belediye Başkanı Halit Doğan Bey'de. Halkının sesi olmak, sermaye çevreleri ve onların sözcülüğünü yapan vekillere karşı kendisini başkanlığa getiren halkının sesi olmak, O’nu bulunduğu noktada daha da güçlendirecektir.
Samsun’un, başta iktidar olmak üzere her partiden vekilleri de Çarşamba’ya yapılan Biyokütle Enerji Santrali için Cumhurbaşkanı’nın vetosundan sonra ne yapmaları gerektiğini anlamışlardır.
Hani sonradan teşekkür mesajı yayınlamak zorunda kalmamaları için!
Sağlıcakla...