Mehmet Yılmaz

Şahane Türkünün Şahane Romanı: Debreli Hasan

Mehmet Yılmaz

 


Okuduğunuz bir kitabın yazarı ile tanışmış olmak güzel bir duygudur. Peki ya yazarıyla arkadaş hatta dost olmak nasıl bir şey olabilir? Doğrusu, bu bambaşka bir duygudur. İşte Debreli Hasan'ın yazarı olan Akın Üner benim çok samimi bir dostum, bir ağabeyimdir. Samsunlu bir hemşerim olmasının yanı sıra aile kökleri Balkanlar'a dayanan bir mühendis aynı zamanda?

Fakat onu farklı kılan özelliği kalemi kuvvetli sıkı bir romancı olmasıdır. Ahbabım diye iltimas geçmiyorum; Akın Üner'in romancılığı gerçekten takdire şayan başarılı bir romancılıktır.

Akın Üner'in yeni bir şeyler yazdığını biliyorum. Bu vesileyle onun basımı yapılan son kitabını yazmak istedim. Son romanı Debreli Hasan Ağustos 2021'de piyasaya çıkmıştı. Kendisinin bu romanı uzun süredir çalıştığını, onun için hazırlıklar yaptığını biliyordum. Yani romanın yazılış safhasından haberim vardı. Ancak hiçbir şekilde metinleri okuma teklifinde bulunmadım. Çünkü istiyordum ki, roman piyasaya çıktığında alayım ve büyük bir keyifle okuyayım. Nitekim öyle de olmuştu?

Akın Üner okurları bilirler ki onun kendine has bir üslubu vardır. Özellikle anlattığı hikayeler Balkan/Rumeli coğrafyasından izler taşır. Rumeli Türklüğünün kültürel kodlarını verirken elbette köklerine bağlı milli bir duruş sergiler ancak evrensellikten ve insanı merkeze almaktan da hiçbir zaman vazgeçmez.

Debreli Hasan meşhur Drama Köprüsü türküsünde adı geçen kişidir. Bu türkü Akın Üner'in önsözde dediği gibi, Rumeli Türkleri için adeta ikinci bir milli marş gibidir. Bir mübadil düğününe gidip de Debreli Hasan oynamamak, dinlememek imkansızdır. Aslında yakın tarihte yaşamış olmasına rağmen adeta efsaneleşmiş birisidir Hasancık. Çünkü kim olduğu ile ilgili pek çok farklı rivayet vardır. Sanırsınız ki, Debreli Hasan değil de Sarı Saltuk! yüz yıl önce değil de bin yıl önce yaşamış?

Türkülere de konu olan bu kişi ile ilgili Akın Üner önce hikayenin peşine düşmüş ve pek çok görüşmenin, araştırmanın ardından önsözde yazdığı gibi belli bir kanaate varmış, ardından kendi Debreli Hasan'ını yazmış.

Romandaki yer ve kişi adlarının önemli bir kısmı doğru olmakla birlikte Akın Üner romancı olarak kurguladığı Hasancık hikayesini bize anlatmış. Roman 56 bölümden oluşuyor ve 368 sayfa kadar. Fakat gerek bölümlenmiş olması gerekse anlattığı hikayenin sade, duru ama bir o kadar ustaca bir Türkçe ile verilmiş olması romanı rahatlıkla okutuyor. Keza aksiyon tarafı da hayli fazla olduğu için merak unsurunun da ön planda olduğu bir roman çıkmış ortaya.

1910 ile 1924 arasındaki dönem ağırlıklı olarak işleniyor. Malumunuz, o dönem Balkanları kaybettiğimiz, Balkan Türklerinin büyük acılar çektiği yıllardır. Hem Balkan Savaşları hem de akabindeki Cihan Harbi ve nihayetinde Milli Mücadelenin olduğu aralıksız bir harp dönemidir.

İşte o sırada Türklüğün Rumeli kolu olan ve özellikle Drama, Sarışaban yöresinde yaşayan Türklerin hayatını bu romanda bulabiliyorsunuz. Meşhur türkü ve o türkünün sözlerine atıfta bulunan birçok macerası var Debreli Hasan'ın.

Hasan babasını küçük yaşta kaybetmiş bir köy çocuğudur. Askere gittiğinde ise orada yaşadığı bir sorundan dolayı hapse konur ve ardından dağa çıkar. Böylece Türk çetecilerden birisi olur. Artık bir İttihatçıdır. Böylece yöredeki gerek Türk, gerekse Bulgar ve Rum çeteciler gibi bir eşkıyaya dönüşür ancak eşkıyalığı kötülere karşıdır.

Romanı okurken gerek hikayesi gerekse yaşadıkları dağ ortamı, eşkıyalık günleri, racon kesmesi, hesap sorması, can alması, kötülerle mücadele etmesi gibi etkenlerden ötürü zaman zaman İnce Memed'i okuyormuş gibi bir hisse kapıldım. Sadece anlatılan hikayeden değil, yazarın başarılı üslubundan da kaynaklandı diyebilirim. Öyle ki, Hasan'ın yaşadığı aşklar da, çektiği kara sevda sızıları da bana İnce Memed'i bir hayli hatırlattı.

Akın Üner bu romanı yazarken pek çok mübadil aile ferdi ile görüşmüş. Hem Debreli Hasan'ın izini sürmüş hem de mübadele öncesi ve dönemi öyküleri yakalamıştı. Aslında ilk romanı olan Çalı Harmanı'nda da biraz bahsettiği meşhur eşkıya Kara Kedi, bu romanda kendisine epeyce yer buluyor. Hatta ipucu vermeyeyim ama Kara Kedi için final sahnesi de tıpkı Çalı Harmanı'nda anlatıldığı gibiydi. Bu nedenle sonunu az buçuk tahmin edebildim Kara Kedi'nin?

Akın Üner kronolojiye uygun bir ilerleyiş sergilerken dönemin Balkan Türk kültürüne dair pek çok şeyi yansıtmayı da başarmış. Düğünler, gelenekler, yemekler, kıyafetler ama en önemlisi Rumeli Türkçesini romanda oldukça başarılı bir şekilde verdiğini söyleyebilirim. Kaldı ki, romanda yerel ağız kullanmak hayli zor bir iştir. Okuyucuyu sıkabilir, bunaltabilir. Fakat burada Üner'in kıvamı başarılı bir şekilde tutturduğunu görüyoruz.

Debreli Hasan bir tarihi roman. Dolayısıyla arka planında tarihi gerçekler ve hadiseler yer alıyor. Bu nedenle aslında romanı okurken elbette bir roman okumanın getirdiği haz ve lezzeti alabiliyorsunuz. Ancak sadece bununla kalmıyor, beraberinde Rumeli Türklerinin coğrafyası, hatta tarihi ile ilgili pek çok şeyi öğrenebiliyorsunuz. Ben Balkan Türk tarihi ile ilgili epeyce malumata sahip olduğumu düşünüyordum. Ancak bu romanda bilmediğim ve şaşırdığım bir şey öğrendim. O da Batı Trakya'da seçilen ve Türklerin çoğunlukta oldukları heyetin, Yunan Krallığı'na mı, Fransa himayesine mi girileceği konusundaki oylamada verdiği karar oldu. Bu tarihi hakikati bilmiyordum.

Romanda oluşturulan karakterler hayli başarılı? Romanı okurken bir film seyrediyormuş hissine kapılıyorsunuz. Benim için okuyucu kriteri anlamında bir romanı başarılı kılan unsurlardan birisi de budur. Yani roman kişilerinin kitap sayfalarından süzülerek gelip sizin hayal dünyanıza kurulması ve orada maceralarına devam etmesi? Bu anlamda da hayırlı başarılı bir roman olduğunu söyleyebilirim.

Lafın özü, iyi bir tarihi roman okumak istiyorsanız, buyurun?

"Drama Köprüsü Bre Hasan, dardır geçilmez
Soğuktur suları, bir tas içilmez?"