Hafta içi, Avrupa kupalarına gitmeyi garantiledik. Yüksel Başkan'ın şahsında yönetim kurulunu, Thomas Reis hocamızı, futbolcularımızı ve emeği geçen herkesi kutlarım. Tarifsiz bir mutluluk bu?
Şimdiye 7 Nisan 2012 günü oynadığımız ve Süper Lig'den düştüğümüz Sivasspor maçının rövanş günü geldi. Özne ile çok ilgilenmiyoruz. Yani Sivasspor'la veya Sivas şehriyle hiçbir derdimiz yok. Fakat orada, o gün biz kaybettiğimizde rakibimiz Sivasspor'du. Ve yine işi ilginç kılan şey şu, şartların tamamen değişmiş olması. Keza o dönemin teknik direktörü Rıza Çalımbay'ın yine Sivasspor'un başında olması ve onun "ne yapalım, Avrupa'ya mı gitmeyelim?" ifadesi her zaman bizim hatırımızda yer almıştı.
Bizim bu düşüncelerimizi Sivaslıların anlaması mümkün değil. Çünkü onların şehirlerinin takımına yüklediği anlamla, bizim şehrimizin takımına yüklediğimiz anlam; onların şehirlerinin takımıyla kurduğu aidiyetle, bizim şehrimizin takımıyla kurduğumuz aidiyet ve onların şehirlerinin takımını tutmasıyla, bizim şehrimizin takımını tutmamız aynı şeyler değil. Çok farklı duygular içerisinde olduğumuz için anlamaları mümkün değil. Daha bir hafta önce ligin en kritik maçında iç sahada bile tribünleri dolduramayan ve yine bizim bu maçımıza taş çatlasa 50 kişi gelecekler için anlaşılabilir bir şey değil.
7 Nisan 2012 akşamı hayatımın o ana dek en kötü akşamıydı. Ancak gördüm ki, tek başıma değilmişim. Her Samsunsporlunun o maça dair travmatik anıları var. Hüseyin Göcek adlı bir vasıfsız hakem var mesela. Eneramo'nun taklası, daha beteri Erman Kılıç'ın ukalaca gol sevinci var. Ve tabii Emin abim vardı. Maçın bitiş düdüğü, ömrümün en kötü anlarından biriydi. Sahada olan oyuncular ve hatta benimle birlikte tribündeki 20 bin kişi arasında tek güçlü isyan Emin abiden gelmişti. Hiç birimiz, hele de takımımız onun kadar isyan edemedik bu hazin tabloya! Oğlu avukat Mustafa kardeşime söylediği gibi, "bir on dakika ayağa kalkabilseydi keşke." Emin Kaptan ayağa kalkabilseydi, Kadir Bekmezci'nin ara pasında araya girer o şutu çektirmezdi. Bir pozisyonda da ileri gider, orayı dağıtır, bir şeyler yapar ve golü bize attırırdı.
Şayet o akşam küme düşürülmeseydik, şu an yaşadığımız güzel günleri on yıl öncesinden yaşayabilirdik. Çok şey farklı olurdu. O gece her yaştan Samsunsporlunun döktüğü gözyaşları, bizi bekleyen çok kötü yılların habercisi olmuştu adeta.
Aradan on üç sene geçmiş. Bu yazıyı yazarken tam on üç yıldır giymediğim, küme düştüğümüz o maçta takımımızın giydiği şimşek formamızı giydim. Bu maçtan sonra hep giyeceğim. Rövanş zamanındayız. Bu arada rövanş İngilizce kökenli bir kelimedir ve revenge olarak yazılıp, Türkçeye intikam olarak çevrilir.
Öyle ya, ne yapalım? Avrupa'ya gitmeyelim mi?