2023 yılı bittiğinde kitap karneme bir göz atayım dedim ve bir yıl içinde 122 kitap okuduğumu gördüm. Onun da etkisiyle bu köşede zaman zaman yaptığım bir şeyi yapayım ve sizlere bir kitaptan söz edeyim istiyorum. Samet Altıntaş'ın kaleme aldığı Şeyh Bedreddin adlı kitaptan...
Şeyh Bedreddin Türkiye'de sosyalist kesimin ön planda tuttuğu isimlerden birisi olarak Nazım Hikmet'in unutulmaz dizelerinin kahramanı olarak hafızamda yer alan bir isimdi. Ta ki bu kitapla karşılaşana kadar?
Açıkçası kitabın ilgimi çektiğini kesinlikle söylemem lazım Öyle ya, kimdi bu Şeyh Bedreddin? Artık kitap bitmiş durumda ve benim de pek çok şeyi kafama oturmuş halde diyebilirim.
Şeyh'ten öncelikle kitaptan bahsedeyim. Genç bir tarihçi olan Samet Altıntaş, Şeyh Bedreddin'in izini sürüyor. Kitapta kendine has üslubuyla bir anlatım tarzı tutturmuş. Kitabının rahat okunabilir, popüler tarihe yatkın, belgesel dilinde bir eser olduğunu söyleyebilirim. Sadece handikap olarak dipnotlardan ve İsmet Özel şiirlerinin mutlaka araya serpiştirilmiş olmasından haz etmediğimi belirtmem lazım. Elbette bu bir tercih meselesi? Onun dışında bir belgesel havası olduğu görülen kitapta Şeyh Bedrettin'in kim olduğunu anlıyoruz. İşin doğrusu "Tarih Yoktur; Tarihçi Vardır! ilkesi bu kitap için de geçerli.
Çünkü Ahmet Yaşar Ocak'ın tespiti ile gidersek Şeyh Bedreddin, popüler tarihin bir konusu ve Osmanlı'nın, kendisinden olmayan herkesi bir tek çuvala sığdırıp aynı şekilde nitelendirmesi metoduna uygun olarak aslında Sünni bir Müslüman olmasına rağmen adeta Şiilik ile itham edilmiş.
Kitap Bedreddin'in hayat hikayesini mümkün olduğunca ayrıntılarıyla anlatıyor. Mümkün olduğunca diyorum çünkü aslında Şeyh Bedreddin'in hikayesi tarihin tozlu sayfaları arasında kalacakken Nazım Hikmet'in bir gün cezaevinde onun Varidat'ını okunmasıyla birlikte, ardından Şeyh Bedreddin Destanını kaleme alması bir anda pek çok şeyi değiştiriyor. Evet, sanat o kadar büyük bir şeydir ki bizzat tarihin kendisinden ve gerçeğinden bile büyüktür. Öyle ki, Nazım, Şeyh Bedrettin'i yazmasaydı bugün böyle bir kitap da olmayacaktı.
Yani denilebilir ki, Şeyh Bedrettin'i mezarından çıkarıp yeniden tedavüle süren adeta Nazım Hikmet olmuştur. Gerçi Nazım'dan önce de bilinen bir isimmiş, yani Osmanlı'nın son dönem aydınları da Şeyh Bedrettin'i biliyor ve onunla ilgili fikirler yürütüyorlar. Ancak şöyle bir şey var sanki Türkiye'deki sol da Türkiye'deki sağ gibi. Yani sağcı refleksler gösteriyor.
Yine Ahmet Yaşar Ocak'ın tabiri ile "günümüzde çok fazla bir yere gidemediğimiz için toplum olarak sürekli geçmişten referanslar bulmaya çalışıyoruz. Türkiye'deki sol da geçmişten Şeyh Bedrettin'i bulup çıkarıyor ve onu dünyanın ilk komünisti ilan ediyor."
Ee tabii Türk sağı da boş durur mu? Onlar da, mealen, "madem o ilk komünist, o halde Sultan Çelebi Mehmet de ilk demokrat ve komünist karşıtıdır," diyorlar.
İşin aslına bakarsanız Şeyh Bedrettin'in hikayesi tamamen bir anakronizm! Yani bugünün değerlerini geçmişe ayarlama çabasından ibarettir. Kitap, Bedrettin'in, Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal ile tanıştığını hatta bu ikisinin şeyhe bağlanmış olduğunu ancak bu isyanlardan şeyhin haberi dahi olmadığını belirtiyor. Üstelik o çok meşhur "kadın hariç her şeyin ortak olması ilkesinin şeyhte hiçbir zaman karşılığının olmadığını, eserinde böyle bir ifadesinin de bulunmadığını, bunu Börklüce Mustafa'nın ortaya koyduğunu öğrenmiş oluyoruz.
Nihayetinde kurgu o kadar güzel işliyor ki gerçeğin onu bozmasına müsaade etmemek gerekiyor!
Eserde Bedrettin'in hikayesini tamamen öğrenebiliyoruz. Kendisi çok yapılan dir yanlışla Simav kadısının oğlu zannediliyor. Halbuki Balkanlar'da bulunan Simavne şehrinin kadısının oğlu ve aslına bakarsanız da bir din alimi olup dini çok iyi bildiği ortada. Şeyhin talihsizliği belki de şu: "Hiç şüphe yok ki Devr-i Fetret'te kardeşler arasındaki mücadeleyi Mehmed kaybedip Musa kazansaydı 'zındık Bedreddin', kuvvetle muhtemel bugün türbesi yüzlerce kişi tarafından ziyaret edilen Şeyh Bedreddin -kaddesallahu sirrahu- Hazretleri olacaktı."
Evet, sizi zındık ya da evliya ilan eden şey iktidardır. Bu geçmişte de böyleydi günümüzde de böyle?
Kitabın öğreticiliği bir hayli fazla; nihayetinde şeyh Serez'de idam edildi. Mübadele sonucunda Serez'de bulunan kabrinde bırakılmak istenmeyen kemikleri İstanbul'a getirilmiş ve uzun süre bir yerlerde durduktan sonra 1961 yılında II. Mahmud Türbesi'nin bulunduğu kabristana defnedilmiş. Nitekim ben de kitabı bitirir bitirmez bana hayli yakın olan kabrine gittim ve şeyhin ruhuna bir Fatiha okudum. Acaba okumalı mıydım? İşte bu bile ne kadar ilginç bir karakter olduğunun işareti olsa gerek?
Özetle gerçeği, kurgusunun gerisinde kalmış bir karakterdir Şeyh Bedrettin?