Bugün 10 Haziran?
10 Haziran 2008 günü benim için acayip bir zaman dilimiydi. O gün, öğleden sonra Cengiz Aytmatov'un vefat ettiği haberi aldım önce. Akşamüzeri ise ikinci evladım olan kızımın doğum haberini aldım. Dünya da böyle bir yerdi işte; sevinç ve keder iç içe?
Ne kadar kitap okursam okuyayım, ne kadar yazar tanırsam tanıyayım; benim gönlümdeki birinci sıra asla değişmeyecek ve zirvedeki isim her zaman Cengiz Aytmatov olarak kalacaktır.
'Demiri nasıl tavında dövmek gerekiyorsa, her kelimeyi de öyle tam zamanında söylemek gerekiyor. O anı geçince söz soğuyor, katılaşıyor, insanın yüreğine taş gibi oturuyor ve bu ağırlığı kaldırıp atmak hiç de kolay olmuyor...' diyordu Toprak Ana'da.
'Onun iki masalı vardı.' diye başlıyordu Beyaz Gemi'de. Masal ve efsanelerle harmanlanmış olan, eseri unutulmaz kılan esas unsurlardan birisi de bu zaten? Birinci masal dedesinin çocuğa anlattığı ?ki aşikâr olan bu! İkincisi ise okurdan gayri kimsenin bilmediği ve bizzat çocuğa ait olan masal?
Aytmatov'un kalemine olan hayranlığımı anlatacak sözleri toparlamakta güçlük çekiyorum. Onunla ilgili bir konferans vermiştim; küçük bir ilçeye o büyük yazarı anlatmıştım. Sadık bir okuru idim ama yüzünü görmek, elini sıkmak kısmet olmadı. Oysa hayatta tanışmayı en çok istediğim insanlardan birisi idi? Nihayetinde geçtiğimiz yıl onu anlatan bir kitap yazdım; Bozkırın İnsanlık Türküsü Cengiz Aytmatov.
Babasını Stalin terörüne kurban vermiş, çocukluğu II. Dünya Savaşı'nın yıkıcı ortamında geçmişti. Yerelden milliye, milliden evrensele uzanmış, bütün totaliter rejimlerin karşısında olmuş, ülkesini sevmiş; insanı ve insanî olanı önemsemiştir.
Onun eserleriyle 1997 yılında tanışmıştım. İlk, Toprak Ana'yı okumuş, resmen vurulmuştum. Tolgonay'la dertleniyor, Maysalbek'i takdirle anıyor, Aliman'ı ise bir türlü affedemiyordum. Sonra diğerleri geldi. Bir İstanbul yolculuğu sırasında otobüste uyuyup uyanıp okuduğum ve bitirdiğim Beyaz Gemi'yi; dahası çocuğu, Mümin Dede'yi hatta o kötü Orozkul'u nasıl unutabilirim ki? Gün Olur Asra Bedel... Dişi Kurdun Rüyaları... Yüz Yüze... Cemile... Elveda Gülsarı? Tabii ki Al Yazmalım Selvi Boylum...
Tartışmasız, Türk Dünyasının en büyük romancısı idi. Nobel edebiyat ödülleri alakalı alakasız isimlere verilirken o hep pas geçilmişti. Ama bu haksızlık onu daha da büyütüyordu. Arkasında bir lobi bir oluşum yoktu. Üstelik Asyalı bir Türk'tü. Buna rağmen eserleri dünyada tam 176 farklı dile çevrilmiş, en fazla okunan yazarlardan birisiydi. Bakın farklı ülkede demiyorum, farklı dile çevrilmiş; dünyanın en
Ülkesini, geleneklerini kötülemeden de iyi ve uluslararası yazar olunabileceğinin ispatıdır Aytmatov. Hatta bırakın kötülemeyi o Kırgız geleneklerini savunmuş, kendi ifadesiyle 'eserlerinde yerelden milliye, milliden de evrensele' ulaşmıştır.
Aytmatov, edebiyattan önce veterinerlik eğitimi almıştır. Eserlerindeki hayvan ve tabiat tasvirleri veterinerlik tecrübesiyle de böylesi güçlüdür. Çocuk motifine ayrı bir önem vermiş ve dünya meselelerini mahalli hikâyelerle işlemiştir.
Eserlerinden tek tek söz etmeye kalkmak bu yazının sınırlarını aşar. Mankurtizm kavramını sosyo-psikolojiye katmış, gerçek bir sanatkârdır ve hepsi okunmalıdır ama bilhassa II. Dünya Savaşı yıllarını anlattığı Toprak Ana, Yüz Yüze, bir başyapıt olan Gün Olur Asra Bedel, aşk hikâyeleri Cemile ve Al Yazmalım Selvi Boylum ( hani şu Kadir İnanır ile Türkan Şoray'ın da oynadığı Türkiye uyarlaması olan film ) ve Beyaz Gemi mutlaka okunması gereken eserleridir. Bunlardan birçoğu değişik ülkelerde sinema filmi olarak çekilmiştir.
Son yıllarında Türk Dünyası edebiyatı birliği hayalleri vardı. Türk dünyası kendi Nobel'ini oluşturmalı diyordu. 2007'nin Ekim ayında Elazığ'da Hazar Şiir Akşamlarına katılmıştı; "köklerimi buldum" dediği Türkiye'ye sıkça gelirdi.
Derlerdi ki, "Aytmatov Kırgızistanlı değil Kırgızistan Aytmatov'ludur" çünkü o, küçük kardeş ülkenin Manas Destanıyla birlikte en büyük iki markasından birisiydi.
Sırf ona olan sevgimden kaynaklı, Kırgızistan'a gidip, kabrini ziyaret etmiştim.
O, edebiyat âleminin en büyük yıldızlarından birisinin kaydığı 10 Haziran 2008'den bu yana 'en büyük Türk romancısı değil', 'gelmiş geçmiş en büyük Türk romancısı.'