Samsunlu, ünlü komünist yazar Vedat Türkali'nin Bir Gün Tek Başına'sını uzun süredir aklımda tutuyor ve okumayı istiyordum. Öyle ya, bir kere ben yemek yer, su içer gibi kitap okuyan bir adamım. Üstelik Vedat Türkali benim hemşerim, yani Samsun doğumlu bir yazardı. O halde bu yaşıma kadar halen Bir Gün Tek Başına'yı okumamış olmak ayıbı bana yeter de artardı bile! Neticede kısmet yakın geçmişte okumakmış.
Bir Gün Tek Başına, 27 Mayıs 1960 darbesinin yedi-sekiz ay öncesinde başlayıp, 26 Mayıs gününe kadarki sürede geçen bir zaman anlatımına sahip.
Kategori olarak hem politik bir roman hem de aşk romanı olarak değerlendirilebilir. Tabii politik tarafı hayli dolu. Türkiye'deki devrimci hareketi, Demokrat Parti ve Menderes'in son dönemlerini çok açık bir şekilde işliyor.
Politika ve aşk romanı dedim ancak aynı zamanda " bir İstanbul romanı" olduğu da aşikâr. Hatta o meşhur ve bestesiyle birlikte güzelliğine güzellik katılan "Bekle Bizi İstanbul" şiiri de bu romanda geçiyor.
Romanda pek çok karakter olmakla beraber başrollerde Kenan ve Günsel duruyor. Kenan kırklı yaşlarında, evli ve çocuklu, öğretmenlikten kırtasiyeciliğe geçmiş, mücadele yanı zayıf eski bir devrimcidir. Günsel ise yirmili yaşlarının başlarında, felsefe mezunu yine devrimci bir genç kızdır.
Roman bu ikilinin sıra dışı, şehvetli aşkları etrafında gelişiyor. Kenan için bunalımda bir kişilik demek gayet mümkün. Halledemediği iç meseleleri var ve depresif bir karakter. Kurtuluşu Günsel'de bulduğunu düşünüyor.
Türkali, o yılların devrimci/komünist camiasının anlatıcılığını yapıyor adeta. Ülkenin sosyo-politik yapısını işlerken, bir yandan da kulağı hep Moskova'da olan komünist grupları; onların hayata ve dünyaya bakışları, sloganları, beklentileri gibi daha birçok şeyi, otobiyografik izlerle birlikte anlatıyor.
Kalın, hatta çok kalın hacmine rağmen akıcı bir roman Bir Gün Tek Başına. Sizi o yıllara götürüyor. Romanı okuduğum zaman diliminde ben de yaklaşık olarak Kenan'ın yaşlarındayım. Onu anlamaya çalıştım ama son tahlilde birtakım davranışlarını onaylayamadım. Bu anlamda Kenan'ın idealize edilmiş bir roman karakteri olmadığını fark ettim.
Bir Gün Tek Başına net bir politik roman olmakla beraber, bir politik romanın üstünde edebi bir başyapıtın nasıl olabileceğini göstermesi adına da önemli bir örnek. Yani, roman kahramanlarının siyasi dünyalarıyla okurunki arasında doğu ile batı arasındaki kadar bir fark bile olabilir. Ancak bu fark, romanı edebi yönüyle başarılı olmaktan alıkoyamıyor asla.
Her şey bir tarafa, şöhretini hak eden bir roman Bir Gün Tek Başına!