Bir şehrin yerlisinin olmaması çok büyük bir dezavantaja dönüşebilir. Buna örnek, İstanbul’dur mesela. İstanbullu olmayan kocaman bir kitle, gelip yaşadığı bu şehrin değerlerini önemsemiyor. Yol yapımı için yerle yeksan edilmiş bir Sinan eseri cami yahut bir Osmanlı çeşmesi bile onlar için pek bir şey ifade etmiyor; kaldı ki Bizans dönemi hiçbir şey!
Samsun için, “Karadeniz’in İstanbul’u” denilir zaman zaman. Bu tabir bire bir örtüşmese bile epeyce benzeşiyor. O benzeşmelerden birisi demografik yapı. Burada Samsun’dan kastımız şehir merkezidir, ilçeler değil. Çünkü Samsun’un yerlisi yok denecek kadar az, tıpkı İstanbul’un yerlisi gibi. Dolayısıyla yerlisi olmayan insanlar gelip de bu şehre yerleştiklerinde beraberlerinde eski memleketlerine olan aidiyetlerini de getirmişlerdi. Bu yerlisi olmayan ailelerin Samsunlu olmaları ancak birkaç kuşak sonra gerçekleşmeye başladı. Dolayısıyla bugün, bir yerler yıkılırken engelleyecek ya da en azından tepki verecek bir kitle var. Ancak mesela Samsun Kalesi, Mevlevihanesi, Rum ve Ermeni Kiliseleri, fener gibi yapılarla ilgili ciddi bir toplumsal hafıza oluşmamıştı.
1869 yılındaki büyük Samsun yangını şehir tarihi açısından olumsuz sonuçlar doğurmuş. Mesela mazisi 12. asra dayanan ve Türklerin inşa ettiği Samsun Kalesi’ne büyük zarar vermiş. Yanlış anlaşılmasın, kale yıkılmamış. Ancak yıkılan evlerin yeniden yapımı için fakir halk kalenin taşlarını kullanmış. Nitekim o kale 1900'lerin başında tamamen ortadan kaldırılmış. Sadece birkaç kare fotoğrafı, bazı temel taşları ve Kale Mahallesi ismi var elimizde. Halbuki mimari bir yapı olarak kale, bir şehrin en önemli sembollerinden biridir. Maalesef Samsun, kalesiz ( bırakılmış ) şehirlerden biridir.
Diğeri ise Osmanlı coğrafyasında bilinen 45 mevlevihaneden birisi ve Karadeniz sahilinin tek mevlevihanesi olan ve bugün maalesef yine yerinde yeller esen Samsun Mevlevihanesi.
Nitekim o da yangın sonrası sıkıntılar yaşamış, 1925'de çıkarılan tekke ve zaviyeler kanunuyla terk edilmiş ve 1940'larda yapılan yol çalışmalarıyla tamamen ortadan kaldırılmış. Ondan kalan tek şey ise Mevlevihane Caddesi ismi…
Büyükşehir Belediyesi’nin tarihi doku üzerine yaptığı çalışmaları ilgiyle takip ettik ve bir Samsunlu olarak mutlu olduk. Saathane Meydanı’nın tarihî haliyle ortaya çıkarılması önemli bir hamleydi. Bilhassa da Samsun Medresesi ve Taşhan’ın…
Samsun Kalesi’nin bazı kalıntıları halen duruyor. Elde ise nadir birkaç fotoğraf var... Yurt dışında, Kafkaslardan Balkanlara, Orta Avrupa’dan İngiltere’ye kadar gittiğiniz pek çok yerde ve tabii ülkemizde Sinop, Tokat, Amasya, Giresun gibi yakın yerlerden tutun da Ankara’dan Kars’a, Kayseri’den Afyon’a kadar pek çok yerde şehrin kalelerini görebiliyoruz.
İnsanlar, Loch Ness canavarı örneğindeki gibi, olmayan şeyleri varmış gibi gösterirken biz, var olan bir şeyleri yok etmişiz. Bu şehrin ne kadar sahipsiz olduğunu bir göstergesi de budur aslında. Yani, Samsun'u, Allah korusun işgal kuvvetleri ele geçirselerdi herhalde ilk yıkacakları iki şey kale ve mevlevihane olurdu. Hatta kaleyi de yıkmaz tepesine kendi bayraklarını çekerlerdi.
Mevlevihane, bölgenin yapı tipine uygun olarak ahşap malzeme ağırlıklı inşa edilmiş. Bu nedenle yıkılması çok daha kolay olmuş. Ancak neticede tarihteki 45 mevlevihaneden birisiymiş. Velev ki muteberlikte 45. olsun ama sonuçta böyle bir şey var mıydı? Vardı...
Biz hep Balkanlardaki Türk eserlerini yok eden gâvurlardan (!) bahsediyoruz. İyi de Mevlevihaneyi ve kaleyi o gâvurlar(!) değil, bizzat biz yıkmışız!
Mevlevihane'nin bulunduğu alan Site Camii ile Bulvar AVM alanında imiş. Orada zaten bir boş alan var. Otopark girişi ve mini lunapark yapılmış bir alan. Orada AVM'nin tarihi dokusuna da uygun olarak yeniden inşa edilebilir mi Mevlevihane? Çok müsait aslında…
Kale, en azından bir büyük duvarı, aslına uygun yeniden inşa edilse ve Mevlevihane yeniden bir müze olarak açılsa nasıl olur?
Şehir kimliği ve manzarası adına çok büyük bir hizmet olmaz mı sizce de?