Sevgili okuyucularım bu sabah kalktığımda birkaç gündür arzu edilmeyen fakat beklenen haber ile güne başladım. Israil ve Iran arasındaki gerilim nihayet Israil'in saldırısı ile yeni bir boyut kazandı. Dünyanın kalbi yeniden Ortadoğu'da atıyor. Herkes endişeyle bekliyor: Acaba bu yaşananlar daha büyük bir felaketin habercisi mi? İşte böyle zamanlarda, sadece siyaset değil, insan vicdanı da konuşmalı.
Maalesef, dünya diken üstünde. İsrail'in İran'a saldırdığı haberleri bir anda manşetlere düştü. Elbette böyle bir gelişme sadece iki ülkeyi değil, hepimizi ilgilendiriyor. Çünkü Ortadoğu, öyle bir coğrafya ki, orada çıkan her kıvılcım tüm bölgeyi hatta dünyayı yakabilecek potansiyele sahip.
İsrail ve İran arasında yıllardır süregelen gerilim, ilk kez bu denli tehlikeli bir eşiğe dayandı. Artık mesele sadece siyasi çekişmeler ya da sert açıklamalar değil; gerçek silahların konuştuğu, masum insanların canının tehlikeye girdiği bir aşamadayız.
Bu çatışma büyür mü? Ne yazık ki bu sorunun cevabı 'hayır' kadar kolay değil. Çünkü İran yalnız değil. Arkasında Hizbullah gibi bölgesel uzantıları, Suriye'deki varlığı, Irak'taki etkisi var. İsrail de yalnız değil. ABD'nin koşulsuz desteği, Batı'nın güvenlik refleksleri devreye girdiğinde, bu iki ülke arasında başlayan bir savaş çok kısa sürede bölgesel bir felakete dönüşebilir.
Peki ya sonrası? Bugün telaffuz etmek bile istemediğimiz ama aklımızın bir köşesinde karanlık bir endişe gibi duran o kelime: 3'üncü Dünya Savaşı.
Evet, uzak bir ihtimal gibi görünüyor ama imkânsız değil. Eğer büyük güçler cephe alırsa, enerji yolları kesilir, siber saldırılar başlarsa, bu ihtimal hayal olmaktan çıkar.
Savaş sadece cephede yaşanmaz. Ekonomide, mutfakta, ekranlarda, çocukların korkulu rüyalarında yaşanır. Bir yerde atılan füze, başka bir yerde fiyatlara, bir başka yerde insanların vicdanına düşer. Savaşlar yalnızca askeri değil, ahlaki yıkımlar da getirir.
Dünyanın buna tahammülü yok. Bu nedenle diplomasi, akıl ve sağduyu her zamankinden daha değerli. Halkların sesinin, liderlerin hırsından daha yüksek çıkması gereken bir zamandayız.
Barış, bazen sessizdir ama etkisi derindir. Bugün susup beklemek yerine, herkesin yüksek sesle şunu söylemesi gerekiyor:
"Bir kıvılcım, bir yangına dönüşmeden; durun!"
Bugün coğrafi olarak uzakta gibi görünen bu gerilim, yarın bizim kapımıza da dayanabilir. Herkesin kendine şu soruyu sorması gerek:
Barışa mı yatırım yapıyoruz, yoksa sessizliğimizle felakete mi ortak oluyoruz?
Düşünmek için tam zamanı.