Herkes uyuyordu, gece bir yorgan gibi serilmişti, sokağın üzerine. Issız ve sessizdi evler ve sokak.
Evin annesi usulca kalktı parmak uçlarına basarak doğru mutfağa gitti. Perdesini araladı karşı komşunun da ışığı yanıyordu. " oh iyi uyanmış Münire abla da " dedi. Sonra tencere de patlayan mısırlar gibi tek tek yanmaya başladı evlerin ışıkları. Işığı yanan pencere kenarından bakıyor komşular birbirlerine el sallıyordu. Çok şükür uyanmıştı tüm sokak, aydınlanmıştı evler.
Ev halkı daha uyuyordu, sobaya bir parça odun atıp ateşi körükledi, televizyonu açıp sesini kıstı. Bir ay boyunca onlara ekranlardan aynı şeyleri söyleyip duracak olan zat-ı muhterem seslendi.
" Hoş geldin on bir ayın sultanı Ramazan"
Ee artık bu ay biraz da onların ayıydı. Otuz gün boyunca gece gündüz ekranlardan insanlara fetvalar verecek, herkesin bildiği şeyleri sanki yeni bir şeyler anlatıyor gibi anlatacak, fakirlikten dem vuracak, şükretmenin faziletlerini anlatacak, zekattan, fitreden, almadan vermenin sevabından bahsedecek; kendi milyonlarından hiç bahsetmeyecekti.
Ee nede olsa herkes bu ay boyunca onlar sayesinde Ramazan Müslümanı oluyordu. Kanalı değiştirdi güzel bir Türk Sanat Müziği açtı, akşamüstü kavurduğu kıymayı dolaptan çıkardı, kuru yufkasını ısladı tavaya serdi ve sahurun en güzel menüsü olan yufka böreğini ocağın üzerine koydu. Kendine has bir huzuru vardı sahur gecelerinin son zamanlarda pek çok insan yiyip yatıyorum dese de sahur başka bir duygu yüklüyordu insana.
Yavaş yavaş masayı hazırladı, oda da sobanın ateşiyle sıcacık olmuştu. Usulca çocukların odasına gitti saçlarını okşayıp uyandırdı,
"Hadi bakalım uyanın sahur vakti"
Ayşe, cin gibi uyandı sıkı sıkı tembihlemişti annesini, mutlaka uyandır beni diye. Nazlı uyanamamıştı, Ayşe yataktan çıkıp Nazlıyı tekrar dürttü hadi kalk diye ve mutfağa koştu. Gecenin bu saatinde annesi yine şov yapmıştı sıcacık oda, dumanı üstünde mis kokulu börek. Hemen oturdu masaya, babası da gelmişti. Aferin sana deyip yanağını okşadı
"Suyu bol iç oldu mu? En zor kısmı susuzluktur orucun"
Anne çayları koydu. Nazlı ortalıkta yoktu tam yemeye başlamışlardı ki Nazlı mutfak kapısında göründü. Üzerine okul önlüğünü giymiş sofraya gelmişti. Bir eliyle gözlerini ovuşturuyordu. Ayşe gülmeye başladı, baba tebessüm etti, anne de gülerek hayrola kızım okula mı diye sordu. İlk sahurlarını muhabbetle tamamladılar.
Ramazan gelmiş hoş gelmişti. Tüm evlerde sahur ve iftarda bir hazırlık bir telaş Ramazan ayına özel bir ihtimam vardı. Sofralar özenle kurulur, aile büyükleri, akrabalar, dostlar iftar sofralarında buluşurdu. Sadece bu yüzden bile Ramazan bence hoş gelmişti.
Bu ayın kendine has pek çok özelliği vardı. Ben burada bir ikisini sizlerle paylaşmak istedim.
Ramazan deyince oruçtan çok aklına Ramazan pidesi gelen sadece ben miyim acaba? Şöyle göbekli, susam ve çörek otlu. Ramazan'ın kendine has lezzetleri var değil mi? Mesela komposto. Sadece ramazanda konulur sofralara her akşam olmazsa olmaz.
Çok da severim ben.
Sizler de bir düşünün bakalım sadece Ramazan'a özel sofraya konulan neler var?
Bir olmazsa olmaz daha var benim aklıma gelen, ne mi ? Güveç. O da sofraya bir ihtişamla gelin gibi konulur Ramazan'da.
Allah ne verdiyse yaptım der evin annesi ama Ramazan sofrası hep bir özenle hazırlanır, tüm hünerler sergilenir.
Vee Ramazan'ın olmazsa olması bir Samsun klasiği atommm . Var mı bizim jenerasyondan olup atom satmayan ben sattım vallahi. Bir satıp iki yemiş olabilirim ama o tepsiyi elime alıp atomcu diye seslenmişliğim var yani. Atomsuz olmazzz 😉
Tüm ailenin aynı saatte heyecanla sofraya oturduğu, birbirleriyle iletişim ve muhabbette olduğu huzurlu bir an olması sebebiyle bile çok değerli bir aydır Ramazan.
Masada atılacak topu duyma telaşı, ezan okundu okunmadı soruları ve hep yapılan o espiri
Ayy okunmamış erken açtın orucunu 😀
O zaman çok da uzatmadan
Olanın olmayanı hatırladığı, paylaşmanın güzelliğinin bu ay daha çok ön plana çıktığı, herkesin Elhamdülillah Müslüman olduğu 😉 ŞEHR-İ RAMAZAN HOŞGELDİN