Hilal Genç

Gecekondu

Hilal Genç

Utanan ve çekinen gözlerle yaklaştı, iyi giyimli, elinde telefonuyla oynayan adamın yanına. 'Abi karnım aç bir ekmek parası' dedi başı önünde. Üstünde üç beden büyük montu ve artık giyilecek hali kalmamış botlarıyla.  Adam, telefonundan kaldırdığı gözleriyle şöyle bir baktı. 'Sizi bir doyuramadık, hep açsınız zaten' dedi. Hadi başka kapıya?

Sessizce uzaklaşırken adamın yanından giyiminin iyi ama yüreğinin ne kadar kötü olduğunu ve adamın söylediklerini düşündü.

Haklıydı adam. Kendini bildi bileli açtı karnı. Hiçbir zaman tam doymamıştı. Annesi gece karanlığında oradan buradan topladığı yiyecekleri eve getirir, yenilebilecek durumda olanları kardeşleriyle beraber paylaşırlardı. Hepsi çok küçük olduğundan evde yalnız anneleri çalışırdı.  O da, artık onu tanıyan esnafın, iş yerlerinin ancak üç beş kuruşa günlük işlerini yapardı. Babası çalıştığı inşaatta bir kaza sonucu düşüp ölmüştü ve zaten zor olan hayatları daha da zorlaşmıştı. Bu hayat neden onlara bu kadar zor ve karmaşıkken, başkaları neden bu kadar şanslı ve mutlu diye düşündü. Mesela o kötü kalpli adamın karnı her gün doyuyordu. Ayakları, elleri üşümüyordu. Üzerinde kalın bir kabanı vardı. O iliklerine kadar üşürken adamın boynu üşümesin diye sardığı atkısı bile vardı. Bu adaletsizlikti, haksızlıktı. Neden diye düşündü; onların ne eksiği vardı da karınları hiç doymuyor, soğuktan üşüyor ve hor görülüyorlardı. O mu istemişti böyle bir hayatı olmasını? Utanmıyor musun git çalış diyorlardı bazen koca koca adamlar. Çocuklarını ondan cüzzamlı gibi sakınıyorlardı aman yavrum çok yanaşma diye süslü anneler.

Bu nasıl bir dünyaydı. O küçük aklı almıyordu. Kimileri imkanlar içine, kimileri imkansızlıklara doğuyordu. Bazıları artı birle bazıları eksiyle başlıyordu hayata ve annesinin sesi kulaklarında çınlıyordu. Tok açın halinden anlamaz oğlum.

Onunda anlamadığı şeyler vardı. Mesela; Onların yaşadıkları yerlere ev, onunkine gecekondu diyorlardı. 'Neden' diye sordu bir gün annesine. Bizim evimiz gece gibi soğuk ve karanlık olduğu için mi? Bir gün ısınır, içinde sofralar kurulur ve ışıl ışıl aydınlanırsa ev olur muydu gecekonduları?

Bu hafta sizlerle küçük bir hikaye yazdım. Devamını siz düşünebilir, bir son yazabilirsiniz. Zaman zaman hepimizin yolda, etrafımızda görürüz çöp karıştıran, pazarda akşamları yerdekileri toplayan, açım diyen insanlar, hele ki çocuklar. Doğruluğunu gerçekliğini sorgulamak yerine ya açsa diye düşünsek, ya o gecekonduda bir lokma bekleyen çocuklar varsa. Başka kapıya diye gönderirken bunu bir an düşünsek. Bizim görmediğimizi gören bilmediğimizi bilen var. Ben biraz bu konuda kimilerine göre saf kimilerine göre aşırı duygusal olabilirim ama görmeden arkamı dönüp gidemem. Benden ne eksilir karnını doyursam. Varsın yalancı olsun, varsın işin kolayını bulmuş olsun. Hatta beni enayi yerine koymuş olsun. Ama ben içimdeki şu sese sağır kalamam 'YA AÇSA'.