Dünya bir telaşla dönüyor. Her şey öyle hızlı öyle çabuk gelip geçiyor ki yetişemiyoruz. Sanki kaçırıyoruz bir şeyleri. Gün geçtikçe kalabalıklaşıyor dünya. Karıncalar gibi insanlar; caddeler, sokaklar telaşla yürüyen, bir yerlere yetişmeye çalışan insanlarla dolu. Durup dinlenmeye, kendini dinlemeye vakti yok. Hızla tüketiyor zamanı, ömrünü, sevgileri. Ne kendinin, ne etrafındakilerin farkında ve yalnız insanlar kalabalıklar içinde.
Mesela banklar bile yalnız, kimsesiz, ıssız bugünlerde. Oysa bir zamanlar ne sevdalara tanık oldular. El ele tutuşmuştu ilk defa mesela bir çift, yanağını okşamıştı sevgilisinin, bir kolu bankın sırtında. Ve savrulan saçlarını toplamıştı kadın mor atkısı, bankın koynunda. Bir çocuk canını acıta acıta çizikler atmıştı sırtına, sesi çıkmamıştı ama ortak olmuştu o canını yakarken çocuğun acısına. Bir adam elinde gazetesi yaslanmıştı ona ve bütün gün dost olmuştu ona. Sonra bir yaşlı teyze elinde biraz buğday hemen yanına üzerine doğru serpmişti buğdayları ve kuşlar gagalarıyla gıdıklamıştı onu, sessizce gülmüştü kuşlara. Ve vedalaşmıştı bir çift son kez kucaklamışlardı birbirlerini. Elleri üzerinde son kez yan yana durmuş ve bir damla gözyaşını çekmişti iliklerine. Ne çok şeye tanıktı ve ne çok şeyi aslında onlarla birlikte yaşamıştı kimse onun farkında olmasa da...