O benim hayatımda ilk olarak "6- Emin" olarak yer edinmişti. İlkokula giden bir çocuktum ve Samsunspor'un efsane on birinde 6 numaralı formayı o giyiyordu. İlk defa onu ve arkadaşlarını canlı seyrettiğim maç 1987'nin yazında oynanan Karadeniz Spor Yazarları Turnuvası finaliydi ve Trabzonspor'u penaltılarla eleyip, kupayı kazanmıştık.
Sonra o kara gün geldi ve 20 Ocak 1989'da bizim çocukları taşıyan takım otobüsümüz kaza yaptı. O, bu kazadan canlı kurtulmuştu ama canlı kurtulanlar arasında en büyük hasarı alan olmuştu. Henüz yirmi sekiz yaşında, genç, kuvvetli bir sporcuyken bir anda felçli kalmıştı. Artık hayatının kalanını tekerlekli sandalyede geçirecekti. Değil doksan dakika, maç bittikten sonra bile koşacak kadar enerjik olan o genç adam, artık yürüyemeyecekti bile. Bunun, insan ruhunda nasıl bir yara açabileceğini kimse tahayyül edemez bile?
Kazadan sonra uzun yıllar boyunca onu iki yerde gördüm hep. Birisi yıkılan stadımızdı. Kapalı tribünün bir köşesinde aracının içinden takip etti her maçımızı. Bazen de Çiftlik'te görürdüm onu. Ama hiç konuşmamıştık.
Sonra bir gün, rahmetli kardeşim Teoman Taş ile birlikte tesislerde buluştuk onunla. Bir röportaj yapmıştık. O gün tanıştığımızda nasıl büyük bir Samsunsporlu olduğunu açıkça anlamıştım. Hele, o yıllarda hukuk okuyan oğlu Mustafa'dan ve onun Samsunsporluluğundan söz ederken gözlerinde görünen ışıltı, mıh gibi aklımdadır.
Önce "6-Emin", sonra "Emin Kar" ve "Emin Kaptan" olan o kişi artık benim "Emin Abim" olmaya başlamıştı. Geçmişi çok konuştuk ki, keşke daha çok konuşsaymışız. Öyle güzel şeyler anlattı ki bana. Yıllarca hep Samsunspor konuştuk, benim için Samsunsporluluğun somut hallerinden birisi olmuştu.
2011-12 sezonunda Sivasspor maçında küme düştüğümüzde, o statta en sahici ve en abidevi tepkiyi o gösterdi. Hepimizden çok acı çekmişti, belki de tekerlekli sandalyede olmak en çok o akşam yakmıştı canını?
Samsunspor'un sahipsiz kaldığı, kimsenin yanına yaklaşmadığı o yaz, "kimse yoksa ben varım" dedi. Bize de "benimle misiniz?" diye sorduğunda "hayır" deme ihtimalimiz sıfırdı. Belki hazırlıksız, belki tecrübesiz ve kesinlikle parasızdık ama Emin Abimizle birlikte girdik o yola.
Neler yaşadığına, ne gibi iftiralara maruz kaldığına, ne sıkıntılar çektiğine bizzat şahit oldum. Onun tertemiz ve iyiniyetli başkanlığına da şahidim.
Emin abimle ve Mustafa kardeşimle olan dostluğum onun aramızdan ayrıldığı güne kadar üzerine küçücük bir gölge bile değmeden devam etti. Bu nedenle bahtiyarım. Onu tanımış olmaktan da öyle.
Emin Kaptan, "gidebilirdim, gitmedim, gitmeyeceğim" derken çok ciddiydi. O yüzden Samsun'a defnedildi, onun için o "Samsunsporlu Emin" olarak tarihe geçti.
Bence Emin Kar, köşe yazısı değil, kitabı yazılacak, belgeseli hatta filmi çekilecek bir karakterdir. Yaşadıkları bir film senaryosu olsa yeridir. Emin Abi gibiler sayesinde biz Samsunsporlu olduk ve Samsunspor'un önüne, sonuna herhangi bir isim konulamayacağına inandık.
Ve bir de, Samsunsporlu olmayanların Emin Kar'ın hikayesini bilemeyeceğini bildik!
İki yıl önce aramızdan ayrılan canım abimi çok özlüyorum. Onun adını şehrin bir caddesine, sokağına, parkına, spor alanına veremeyenlerin öyküsü, aslında 20 Ocak 1989'da kaybettiklerimize reva görülenlerle aynı. O yüzden hiç şaşırmadım. Oysa o vefalı bir adamdı. Torununa Mete adını verecek kadar vefalıydı?
Onun, bir gece ansızın duran yorgun kalbinin, bir şeylere kırgın olduğunu düşünüyorum ama Samsunspor'a asla değildi?
Arayıp sesinin duymayı çok istiyorum ama kavuşmamız mahşere kaldı. Canım abim, mekanın cennet, ruhun şad olsun.