Bu hafta biraz havadan sudan bahsedelim istedim sizlerle. Ama gerçek anlamda havadan sudan. Hani şu mevsimlerin şaşırdığı; bir gün yaz bir gün kış olan, bir gün sel yağmur olan, ertesi gün, yakıp kavuran. "Allah'ın işine de karışmayalım" diyeniniz var mı bilmiyorum ama sanki bugün tüm dünyanın yaşadığı bu mevsim değişikliği, küresel ısınma, kimi yerlerde kuraklık, kimi yerlerde fırtınalar, şiddetli yağmurlar, dünyanın bozulan dengesi sanki bunlarda bizim biraz parmağımız var gibi.
Bugün dünya üzerinde şikayet ettiğimiz ne varsa hepsini kendi ellerimizle inşa ettik. Sığmadık hiçbir yere. Ağaçları kestik, kendimizi betonların içine gömdük. Yetinmedik hiçbir şeyle. Fabrikalar kurduk, daha fazla, daha fazla. Hepsi gelişmişlik adına. Geliştik ürettik ama atıklarımızı dönüştürecek kadar gelişemedik işimize gelmedi çünkü. Koca tabiat yutar dedik, uçsuz bucaksız deniz, arada kaybolur dedik.
Havayı kirlettik, denizi kirlettik, tabiatı katlettik, hayvanların neslini kendi çıkarlarımız için kuruttuk. (insanın insana yaptıklarını hiç yazmıyorum o ayrı ve uzun bir konu. Bunu başlı başına ele alırız.) Sonunu hesap etmeden yaptığımız her şey, bizim sonumuzu hazırlıyor. Yaşamsal tüm dengeler bozuluyor. Domino taşı gibi her şey birbirine bağlantılı devrilerek ilerliyor.
Yani özetle kendi ellerimizle kendi sonumuzu getiriyoruz. Zaten olacak olan da bu Dünya bizi yutacak ve yeniden yeşerecek, tabiat yeniden canlanacak, her şey olması gerektiği gibi kendi düzeninde doğal akışında devam edecek. Ve bir gün nasıl ki biz eski çağları, o insanların yaptıklarını hayretle araştırıp, inceliyoruz onlar da bizi konuşacak. Nasıl acımasız, açgözlü olduğumuzu kendi hayatlarımızı ve dünyayı nasıl mahvettiğimizi eminim şaşkınlıkla inceleyecekler.
Umarım onlar bizim düştüğümüz hatalara düşmezler.