Prof.Dr. Hüseyin Kalkan

Evrenin Gizemli Dünyasına Yolculuk 10

Prof.Dr. Hüseyin Kalkan

Kendinize derin sorular sormak, size dünyada yeni var olma yolları açar.

İçeriye taze hava taşır.

Hayatı daha eğlenceli kılar.

Hayatın püf noktası bilinende değil, sırrın içinde olmaktır.

                                                                                Fred Alan Wolf

Hiçbirözel yeteneğim yok. Sadece neredeyse saplantılı bir şekilde merak ediyorum.

Benim en büyüközelliğim etrafımdaki Dünya'ya olan inanılmaz merakımdır.

Önemli olan şey soru sormaktan vazgeçmemek.

                                                                              Albert Einstein

Bir bebeğin ilk adımları?

Bir insan için hayatın en önemli anı?

Antik çağlarda insanların farklı kıtalara keşfe çıkması ve tüm dünyayı mesken edinmesi gibi?

Her şeyi keşfetmeye başladığı an?

O ilk adımdan sonrası bir süre dengesizdir, düşer, çarpar, yavaş yavaş çok daha sağlam adımlarla ilerlemeye başlar.

Önce evinin çevresini, parkları keşfeder.

Sonra bir yetişkin olur.

Gerekli olgunluğa ulaşır.

Ama keşfetmesi hiç durmaz.

Sürekli yeni şeyler, deneyimler,

Anlam arayışı yolculuğunda atılan her bir adım, onun için gerçeğe doğru yapılan bir koşu gibidir.

Ya insan?

Doğu Afrika'da Etiyopya'nın Hadar bölgesinde yaklaşık 3.2 milyon yıl önce, 105 cm boyundakiLucy isimli kız çocuğu iskeletini keşfettiğimiz an en yaşlı atamızla tanıştığımız zamandı.

Adı için, bulunuşunu kutlamak için verilen akşam yemeğine eşlik edenBeatles grubunun "Lucy in the Sky with Diamonds"şarkısındaki kızdan esinlenilmişti.

Henüz 6.000 yıl önce medeni hayata geçtik.

Ve henüz 400 yıl önce"Biz neredeyiz" diye sormaya başladık.

Copernicus, Galileo ve Newton gibi bilim insanları ile modern anlamda evreni anlama yolculuğumuzu başlattık desek çok da yanlış olmaz.

Emeklemeye başladık.

Keşfetme merakımızEinstein ile zirveye ulaştı.

Çok derin, anlamlı heyecan dolu sorular sormaya devam ettik.

Sağa sola sürünerek de olsa yol aldık.

Öğrendikçe hiçbir şey bilmediğimizi anladık ve daha çok öğrenme ihtiyacı duyduk.

1900 yıllarının başlarındaAlbert Einstein başta olmak üzere,Max Planck, Neils Bohr, Werner Heisenberg, Schrödinger  ve başka bir sürü bilim insanı el ele verdiler ve emekleyen insanoğlunu bir anda ayağa kaldırdılar.

Onlar sayesinde, doğanın en gizemli yasalarını barındıranKuantum Fiziği hızla doğuyordu.

Çok heyecanlıydık.

Ve bir o kadar da korkmuştuk.

Keşfetmeye kalktığımız bu Dünya çok karmaşık, çok sıra dışı, çok başkaydı.

Tam olarak anlayamadığımız kuantum fiziğinin anladığımız belki de % 1 idi.

Önce lazeri, sonra insanlık tarihinin belki de en önemli buluşlarından biri olan "Transistörleri" icat ettik.

Transistörleri bulduktan sonra "Aman Yarabbi!"

Öyle hızlı öğrendik ki yürümeyi?

Koşmaya başladık?

Bilgisayarlar, çok daha küçük bilgisayarlar, cep telefonları?

Yapay zeka?

Makine öğrenmesi?

Artırılmış gerçeklik?

Kuantum bilgisayarları?

İnsanoğluna çok kısa sürede"Farklı gezegenlerde yaşayabilir miyiz?"  sorusunu sorduran, yıldızlar arası yolculuklara cesaret edecek seviyeye getiren olaylar?

Ama daha gidecek çok ama çok yolumuz var?

O zaman, uzay ve zamandan bağımsız hayal gücü uzay gemimizle var oluşun muhteşem anlarına tanıklık ettiğimiz heyecan dolu yolculuğumuza devam edelim.

Başlangıçtan bu yana yaklaşık 1 milyar yıl geçmişti.

Heyecan verici yolculuğumuz devam ederken çok şeylere tanıklık etmiştik.

Fakat bizi en çok etkileyen olaylardan biri de, yıldızların yaşam öyküleriydi.

Yani yıldızlar, biz canlılar gibi doğup, büyüyüp ve sonunda ölüyorlardı.

Her bir yıldızın sahip olduğu kütleye bağlı olarak yaşam döngüleri de çok farklıydı.

Büyük kütleli yıldızlar daha kısa,  küçük kütleli yıldızlar sa daha uzun bir yaşam süresine sahipti.  

Yıldızların kütlelerine bağlı farklı yaşam döngülerine göre çok enteresan sonuçlar da çıkarmıştık.

Yine farklı kütleli yıldızların farklı elementler ürettiğini keşfettik.

Çok şaşırmıştık ve yıldızları aşağıdaki gibi ürettikleri elementlere göre sınıflandırdık.

Sarı yıldızlar: Bu yıldızlar yaklaşık Güneşimiz büyüklüğünde olup, Hidrojen (H) elementlerini Helyum (He)  elementlerine dönüştürüyorlardı.

Kırmızı Devler: Hidrojen (H) ve Helyum (He) elementlerini, Karbon (C), Oksijen(O), Neon (Ne) ve Magnezyuma (Mg) elementlerine dönüştürüyorlardı.

Büyük Kırmızı Devler: Helyum - Karbon, Karbon - Karbon ve Karbon ? Oksijen elementlerini birleştirerek, Sodyum (Na), Silisyum (Si), Kükürt (S), Argon(Ar) ve Kalsiyum (Ca) elementlerine dönüştürüyorlardı.

Süper Kırmızı Büyük Devler: Proton ve nötron reaksiyonu ile bu serinin son ürünü olan Demir (Fe) ve Nikel (Ni) elementlerini üretiyorlardı.

Bütün bu yıldızlar ürettikleri elementleri, değişik mekanizmalarla uzay boşluğuna atıyorlardı.

Yıldız dışına fırlatılan bu elementler, milyonlarca sürecek uzun bir yolculuğa başlamışlardı.

Çok merak ediyorduk.

Çünkü bu elementlerin yolculuğu 13.8 milyar yıl sonra bizleri oluşturacak muazzam bir yolculuktu.

Fakat bir eksiklik vardı.

Demirden daha ağır olan Bakır (Cu), Çinko (Zn), Germanyum (Ge) ve Uranyum (U) gibi periyodik cetveldeki geriye kalan elementler hiç ortalıkta görünmüyordu.

Bu elementlerin nereden geldiğini ve nasıl oluştuğunu merak ediyorduk.

Zaman hızla ilerliyordu.

Uzay gemimiz bu elementlerle birlikte yol alırken, uzun zamandır evrenin olağanüstü bir hızla genişlemesine ve evrilişine tanıklık etmeye devam ediyorduk.

Yaklaşık başlangıçtan şu ana kadar 3 milyar yıl geçmişti.

Yine görüş alanımıza o ana kadar hiç karşılaşmadığımız olağanüstü büyüklükte devasa bir yıldız belirdi.

Rotamızı devasa yıldıza çevirmiştik. Bu yıldız yaşamının son anlarını yaşıyordu.

Gördüklerimiz bizi ürkütüyordu.

Güneşimizden neredeyse onlarca kat daha büyük bir kütleye sahip olan bu yıldız, zaman ilerledikçetleÇekim Kuvveti'nin etkisi nedeniyle merkezine doğru hızla sıkışıyordu.

Bu sıkışma nereye kadar süreceğini ve sonunun ne olacağını heyecanla bekliyorduk.

Zaman hızla akıyor ve bu yıldızı yaklaşık 100.000 yıl boyunca izledik.

Yıldız artık merkezindeki sıkışmaya dayanamayıp, o ana kadar hiç karşılaşmadığımız olağanüstü büyük bir patlama gerçekleştirdi.

Bu patlamanın şiddeti ve parlaklığı öyle muazzam bir büyüklüğe sahipti ki, yüz milyonlarca yıldızın toplam parlaklığından daha büyüktü.

Bu patlamayı,  "pernova" patlaması olarak isimlendirdik.

Sanki "Big Bang" patlamasından sonra ikinci büyük şiddetteki patlamaydı.

Neler olacağını heyecanla bekliyorduk.

Bu muazzam patlama sonucu muazzam miktarda hiç karşılaşmadığımız çok farklı elementler adeta yıldızdan dışarıya doğru fırlayarak evrenin her tarafına dağılmaya başladı.

Dışarıya doğru dağılan bu maddeler; aradığımız, Demirden daha ağır olan Bakır (Cu), Çinko (Zn), Germanyum (Ge) ve Uranyum (U) gibi geri kalan elementlerdi.

Doğanın en gizemli dört temel kuvveti olan Güçlü Çekirdek, ZayıfÇekirdek, ElektromanyetikvetleÇekim Kuvveti tam da olması gereken zamanda, tam da olması gereken şiddette, sırasıyla devreye girerek varoluşumuza giden yoldaki zincirin halkalarını teker teker tamamlıyordu.

Bu dört temel kuvvet,Big Bang patlamasından yaklaşık 380.000 yıl sonra ilk element olan Hidrojeni, daha sonra da farklı büyüklükteki kütlelere sahip yıldızların merkezinde, Hidrojeni yakıt olarak kullanarak periyodik cetveldeki 116 elementi inşa etmişti.

Aranan cevap bulunmuştu.

Evrenin evrimsel süreçleri, sonsuz olasılıklı karmaşalardan en olası düzenliliklere doğru doğanın temel yasaları çerçevesinde 13.8 milyar yıl sonra bütün var edilmişlerin içerisinde bilebildiğimiz kadar en zeki varlık olan bizlerin inşasını oluşturmak için en olası yolları tercih ederek hızla yol alıyordu.

Buradaki en büyük sorulardan birisi; nasıl olur da sonsuz olasılıklı tercihler içerisinden bir tanesi olan bize giden yol tercih edilmiştir?

Farklı bir yol tercih edilmiş olsaydı, bu hikayeyi yazabilir miydik?

Bu yol,Big-Bang ile ortaya çıkan evrensel yasaların mı kontrolündeydi?

Yoksa bir yaratıcının mı eli değmişti?

İnsanoğlu var olduğu günden beri bu sorulara din, felsefe ve bilim penceresinden cevaplar aramaya çalışmış ve var olduğu sürece aramaya da devam edecektir.

Fakat bütün var edilmişleri ve bizleri oluşturan 117 element, o ana kadar ayrı ayrı inşa edilmişlerdi.

İyi de bu elementler;

Karıncaları, kuşları, ağaçları, insanları, dağları, okyanusları ve tabi ki yaşamı nasıl oluşturdu?

Merak ediyoruz.

Bu meraklarımızı gidermenin tek yolu,

Süpernova patlamasıyla oluşan 117 elementin oluşturduğu olağanüstü büyüklükteki devasa bulutsuların milyarlarca sürecek olan macera dolu yolculuklarına eşlik ederek gözlemler yapmaktır.

Dünyamızın da oluşumuna kadar sürecek olan bu yolculuğu çok merak ediyoruz.

Artık, var oluşumumuza giden gizemli yolda adım adım ilerliyoruz.

 Zamanda yolculuğumuz devam edecek.

Saygılarımla.

Prof. Dr. Hüseyin KALKAN

Not: Her türlü eleştiri ve sorularınızı  05333465800 numaralı WhatsApp tan veya kalkanh@omu.edu.tr adresinden yazabilirsiniz.