Muhteşem başladığımız bir sezon, tam olarak bilemediğimiz nedenlerle çok büyük bir hüsrana doğru gidiyor; üstelik sona bu kadar yaklaşmışken.
Açık söyleyeyim yazıya başlık bulmakta zorlandım. Hangi başlık halimizi özetleyebilecekti? Türk hikayeciliğinin yüzakı Sait Faik'in "Yazmasam deli olacaktım." cümlesi de geldi aklıma, Tekvir suresinin, yönünü kaybeden insanoğlu için zihinleri uyandıran "Bu gidiş nereye" ayeti de. Nihayet, komedi ile başlayıp keyifle devam eden bir gülmecenin finalinde Hacivat'ın Karagöz'den yediği dayak sonrası ettiği lafta karar kıldım: "Yıktın perdeyi eyledin viran"
Dile kolay, Kasım ayından beri ligde 3. sıradayız. Kesinlikle ligin kötü olmasıyla ilgisi yok bunun. Çünkü nicel eksikliğimize rağmen takım oyununu oturtan hocamızın ortaya koyduğu nitelikli futbol bize bu başarıyı getirdi. Kaliteli ayakları buldu, en uygun mevkilere yerleştirdi, kondisyon yükledi ve tabir yerindeyse ülke futboluna nefes aldırdı.
Hocanın sistem başarısının yanında oyuncuların iştahı, yönetimin güçlü prim desteği de bu başarının etkenleriydi kuşkusuz. Avrupa hedefi haftalarca süren başarının ardından ligde kalmanın artık kesinleştiği ilk devrenin sonlarından itibaren hayallerimizi süslemeye başlamıştı.
Öyle ya kalbinde Samsunspor'dan başka sevgi olmayan, gözlerinin içine Samsunspor'dan başka hayal girmemiş, 3. liglere düşse bile sevgisi katlanarak artan özellikle genç ve orta yaş taraftarlar için bu, hiç yaşamadıkları ve hiç unutamayacakları bir gurur olacaktı.
Samsunspor'u tutmanın bir eksiklik değil bir ayrıcalık ve gurur olduğunu hissettiren bu hayal hepimizi büyülemişti. Ve bu başarıyı tam altı ay 3. sırada kalarak en çok biz hak etmiştik.
Peki, ligde hala üçüncü olmamıza ve iplerin bizim elimizde olmasına rağmen neden bu çıkmazdayız ve kalan beş haftaya ümitle bakamıyoruz?
Herkes bunu farklı nedenlere bağlayabilir ve ortaya konmuş net sebepler olmayabilir ama ben suçu başta Yüksel Yıldırım olmak üzere sportif direktör, icra kurulu ve taraftar gruplarında buluyorum.
İstanbul takımlarıyla yaptığımız her maçtan önce TV'lere çıkıp bizlerin boynunu büken, prim söylentileri havada uçuşurken maddi gücü olmasına rağmen kulağının üstüne yatıp oyuncularını motive edemeyen, sportif başarıyı takımın gücüne değil ligin kalitesizliğine bağlayanbaşkansuçludur.
Noel krizinin paydaşı oyuncular ile hocayı ortak bir noktada buluşturamayan, sözleşme yenileme sürecini takımı etkilemeden yürütemeyen, oyuncular arasındaki performans/maaş denklemini sağlayamayan, takım haftalarca sahada yürürken buna çözüm bulamayansportif direktörsuçludur.
Tribünlerin boş kalmasına çözüm bulamayan, Avrupa hedefine rağmen şehri ateşleyemeyen, kazanılan maçlardan sonra galibiyet paylaşımlarıyla gördüğümüz ancak mağlubiyetlerde ortalıkta görünmeyenicra kurulu üyelerisuçludur.
İçerde oynanan Samsunspor-Gs maçına bizleri yaralayan iki takımlı atkıların girmesini engelleyemeyen, o maçtaki tüm tiksindirici eylemler için Samsunspor camiasından özür dileyemeyenyönetim suçludur.
Özellikle son haftalarda sahayı yürüyüş yerine çeviren topçuya, Samsunsporlu geçinirken sosyal medyada Gs'nin galibiyetiyle story paylaşan hadsizlere, sorunlara çözüm bulamayan yönetime ağır bir eleştiri getiremeyentaraftar grupları suçludur.
Bugün süper ligde üçüncü olmamıza rağmen amatörde tribünlerini dolduran Eskişehirspor taraftarı kadar, 3. Ligden 45 bin kişiyle İstanbul takımlarına "GELİYORUZ" göndermesi yapan Bursaspor taraftarı kadar gururlu değilsek, 2 ligde aşkla doldurduğumuz tribünleri bugün dolduramıyorsak suçlu başta başkan olmak üzere yönetimdir.
Konu İstanbul takımları olunca "açık söylüyorum" diye cümleye başlayıp "dürüst ve şeffaflık" vasfıyla her konuya değinen başkan, konu Samsunspor'daki sorunlar olunca sessiz kalmakta. Bizim, hayatımızın merkezine koyduğumuz takımımızda neler olup bittiğini bilmeye hakkımız yok mu?
Kulübe kazandırdığı maddi kaynaklar için, alt liglerden kurtardığı takımımız için kendisine minnettarız ama paranın gücüyle ruhsuz, canlı cenazeye dönmüş Başakşehir'e, Kasımpaşa'ya da benzemek istemiyoruz.
Biz her maç öncesi "Bu sefer kazanacağız, Avrupa'ya gideceğiz." diye hayaller kurarken, her yenilgiden sonra küçücük çocuklarımız, yeğenlerimiz gözyaşı dökerken, tesislere astıkları tabelalar ve duygusal sosyal medya hikâyeleri ile vaziyeti kurtaran, duygularımızı sömüren, bu suçlular topluluğuna artık inanmayacağımı ifade etmek istiyorum.
Önümüzde hala üçü iç sahada olmak üzere beş maçlık bir fırsat varken beni bu ümitsizliğe sevk eden şey biraz da geçmişte yaşadığımız acı tecrübeler: 2020-21 sezonunda deplasmanda İstanbulspor'u yendikten sonra 2.lik için elde ettiğimiz avantajla otel lobilerinde göbekler attıktan, otobüs koltuklarında paralar saçtıktan sonra patlayan prim krizini çözemediğimiz için lige çıkamamıştık.
Yaşanmış tecrübeleri tekrar yaşayarak tecrübe etmek ahmaklığına düşmek istemiyoruz.
Takımıma kalan maçlarında canı gönülden başarılar diliyorum. Tam altı ay ligde 3. sırada kaldıktan sonra son bir aydaki performansla 6.lığa düşüp Avrupa'ya gidememek ihtimali çok büyük bir yara ve kahredici bir son olacaktır. Kimse böyle bir sonu istemez. Umarım bir çözüm bulunur.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramınız kutlu olsun.