"Susuyorsam, bil ki, seni düşünüyorumdur!"
Geçtiğimiz haftalarda "bir Samsun romanı" olan Bir Gün adlı kitabım yeniden piyasaya çıktı. Bir Gün, benim gençlik yıllarımda yazdığım bir uzun hikayeydi. Bundan yirmi yıl kadar önce yazmıştım. Bir süre demlendikten sonra, 2012'de kitap olarak piyasaya çıkmıştı. Yani yirmili yaşlarımın bir ürünüydü aslında. Bu nedenle, birtakım edebi acemilikleri olabilir lakin etkileme gücü bakımından, hikayesinin sarsıcılığıyla her zaman beğeni toplamış bir eserdi. Elbette benim için de çok özel bir hikayedir. Öyle ki, onu yazarken yapmak istediğim birkaç şey vardı. Birincisi, yazıldığı ve anlattığı dönemde bence bir anlam ifade eden, bugünse posası çıkmış olan "muhafazakâr kodlara" sahip bir aşkı anlatmak; ikincisi "Samsun'da geçen bir hikaye" kurgulamak ve üçüncüsü ise, sonu ile ilgili ipucu olmasın diye yazmıyorum, ama toplumsal bir durumu unutturmamaktı. Bir Gün böylesi endişeler ve edebi çabaların bir sonucudur. İlk eserler her zaman otobiyografik çizgiler taşır. Bir Gün'de de böyle oldu tabii...
Birkaç yıldır piyasada baskısı bulunmayan lakin sorulan Bir Gün'ü, bu sefer Eflatun Kitap etiketiyle takdim etmekten dolayı oldukça mutluyum.
Memleketini çok seven bir Samsunlu olarak, yaşamaya devam ederken, aramızda mesafeler olsa da, olmasa da, beraberimde Samsun'u yaşamaya devam ediyorum. Amin Maalouf'un Doğu'dan Uzakta'sında yazdığı gibi: "Artık o ülkede yaşamıyordum ama orayı terk de edemiyordum." O nedenledir ki, sadece yaşarken değil, yazarken de Samsun'dan kopamıyorum.
Samsun'da geçen bazı romanları okurken yıllar boyunca duyduğum heyecanı iyi biliyorum. Samsun'u sadece okumakla bırakamazdım, onu yazmak da lazımdı. Çünkü Samsun, sakinlerinin önemli bir kısmının duyarsızlığı, hazımsızlığı, ihaneti ve hatta ona olan sevgisizliğine rağmen, şehrin sahici evlatları tarafından iyi bilinen ve pek çok güzelliği hak eden bir şehir.
Bir Gün'de 1999'un yazında Samsun'da yaşanan bir aşk hikayesini anlattım. Bir daha asla yaşanamayacak olan bir aşkın hikayesini?