"Bir tel kopar, ahenk ebediyen kesilir." diyor Yahya Kemal bir şiirinde. Evet bir maç oynandı ve Samsunspor'da tüm ahenk bozuluverdi. Oysa ne güzel başlamıştı ikinci devre. İçerde oynadığımız iki maçı da kayıpsız geçmiş, üstelik biri Fenerbahçe maçı olan iki dış saha maçında dahi yenilmemiş, kayıpsız ilerliyorken futboldan başka her şeyin konuşulduğu bir maç "yıktı perdeyi eyledi viran."
Bu maçla birlikte bir şeylerin ters gideceği sanki maçın başında hissettirmişti kendini. Bir günde tüm biletlerin tükendiği maçta stada giden tüm yollar kilitlenmiş, stadın elektrikleri kesilmiş, jeneratörler devreye girmiş, pasolig sistemi çökmüş ve turnikeler iş göremez hale gelmişti. Güvenliğin had safhada olması gereken bir maçta tribünlere, turnikelerden kart okutarak değil de maç sonu gibi açılmış kapılardan girdik. Keşke maça dair tüm derdimiz bunlar olsaydı. Bilakis maç ve sonrasında yaşananlar tüm bu ciddi sorunları konuşulmaz kıldı. Samsunspor'un as kadrosunda eski Galatasaraylı üç oyuncunun bulunması bu tartışmanın her sonuçta çıkacağını işaret ediyordu. Sadece sonuca göre hedef kitle belli olacaktı. Hani bazı zamanlar vardır; Adaletin terazisine kuş tüyü ağır gelir. Öyle bir maçtı bu. Samsunspor kazansa Galatasaraylılar hain ilan edecekti bu oyuncuları, Galatasaray yendi Fenerliler ediyor.
Biz Samsunsporlular açısından aslında hiçbir sorun yok. Yaşandı ve bitti. Ama tüm hesaplarını teneke bir kupaya endeksleyen iki İstanbul takımının hayranları takımımızdaki üç oyuncu üzerinden algı yarattı. Her maçı statta canlı izleyen bir taraftar olarak diyebilirim ki Taylan her maçta yaptığı standart hatalarla oynadı. Samsunspor adına önemli üç dört pozisyonun sahibiydi ve gole çok yaklaşmıştı. Emre, Ntcham'a "al da at" türünden bir pas verdi ve çoğu etkili pozisyonlar Emre üzerinden işledi.
Samsunspor, sosyal medyadaki algı operasyonları ve hakaretlerle ilgili hukuki sürecin başlatılacağı ve oyuncularımıza sahip çıkıldığını ifade eden bir açıklama yaparak vaziyeti tam toparlıyordu ki kulüp başkanı ulusal bir kanala demeç verince tüm büyü bozuldu. "Fener aptallığı yüzünden bize puan kazandırmış(mış)", "Galatasaray maçında eski GS'li 3 oyuncumuz aklıyla duyguları arasında kalmış(mış). Bu demecin ardından ülkedeki tüm spor kamuoyunun ortak gündemi oluverdik. Niyeti oyuncularına sahip çıkmak ama ifade etme biçimi yanlış olunca anlamın bir önemi kalmıyor dolayısıyla. Mehmet Akif'in dediği gibi demek istiyorum "Kıyametler koparmak neydi, nedir derdin?" Birilerinin başkana her doğrunun her yerde söylenmeyeceğini hatırlatması lazım. Ayrıca kulübe Samsunspor hassasiyetlerine hâkim bir basın sözcüsü ve basın danışmanı gerektiği de son yaşananlarla iyice ortaya çıkmıştır.
Görüldüğü üzere maçın etkilerini konuşmaktan analize geçemedik. Hoş, analiz edilecek de bir durum da yok ortada. İç sahada Samsunspor'un en tipik özelliği 3. bölgede baskı yaparak rakibi hataya zorlamak ve kazanılan toplarla etkili olmaktır. Hatta bu istatistiklere girmiş ve takımımız Avrupa ligleri dâhil bu alanda ilk 8 takım arasına girmiştir. Peki, Gisdol bu maça nasıl başladı? Topu rakibe bırakıp tüm takımı 30 metreye kadar çekip, topun arkasına geçerek başladı. Galatasaray'la oynuyorsan topu kaleden olabildiğince uzak tutman gerekirken bu derece yaslanmak sana hiçbir şey kazandırmaz. 10 dakikada 2 gol yer 80 dakika çıkarmaya çalışırsın. Hâlbuki biz kendi oyunumuzu oynasak eminim taraftar desteği ile eksiklerle dolu GS karşısında yenilmeyecek hatta son 20 dakikada şampiyonluk aşkıyla saldıracak rakibin gerisinde bırakacağı büyük boşluklardan faydalanıp maçı dahi kazanabilecektik. Ama olmadı. 200 milyon dolarlık takım 30 milyon dolarlık takımı yendi diye karalar bağlayacak halimiz yok.
Maça dair tüm tartışmaları bir kenara bırakarak son günlerini yaşadığımız transfer sürecine ve yine evimizde oynayacağımız Antalya maçına odaklanmalıyız. Zira seneye transfer yapamayacaksak bir buçuk senenin tüm vebali bu son beş günün ve kendi ifadeleriyle "dünyadaki hemen her oyuncuyu alma gücüne sahip" Başkan Yüksel Yıldırım'ın üzerindedir.
Hoşça bakın zatınıza.