İsmet Paşa'nın kumandanı olduğu Türk ordusu, I. İnönü'de Yunan ordusunu mağlup ettiğinde, Atatürk bir telgraf çekmiş ve "siz sadece düşmanı değil, milletin makus talihini de yendiniz" demişti kendisine. Futbol, fena halde hayata benzeyen bir şey olduğu ve sosyolojik yanları da bulunduğu için, tarihten örnekler verilebilir bir şey de aynı zamanda. Bu anlamda Samsunspor, sadece Adana Demirspor'u değil bu sezon makus ( aksi, ters ) giden talihini de yendi bir bakıma.
Açık söyleyeyim, bu maçla ilgili camianın geneli gibi benim de pek bir umudum yoktu. Bundaki esas sebep ise kötü oynamamız değil, tersine, iyi oynarken bile yenilmemizdi. Pendikspor ve Beşiktaş maçlarında tribündeydim. Rakipten daha iyi oynadığımız iki maçı da kaybettik. Bu, bizlerde "ne yaparsak yapalım, olmuyor" karamsarlığını doğurmuştu. Ancak bu kez öyle olmadı, hem iyi oynadık hem de kazandık.
Hem de öyle bir kazandık ki, rakibimiz evindeki son dört maçta gol bile yememişken, biz ise son dört deplasmanda gol bile atamamıştık. Puan tablosundaki yerlerimiz, maçın deplasmanda oluşu falan derken Adana temsilcisi ağır favori duruyordu. Gelgelelim maç hiç de öyle geçmedi. Oyuncu değişiklikleri konusunda eleştirilerim olsa da Gisdol'un rakibe çok iyi çalıştığını söylemem gerekiyor. Hiç de öyle kapanan, pasif bir deplasman takımı gibi oynamadık. Galibiyeti kesinlikle hak ettik.
Adana Demirspor'un bizi küçümsediğini ve bunun bedelini ağır ödediğini düşünüyorum. Çok önemli bir galibiyet elde ettik. En sonunda lige damga vurup, dosta sevinç, hasıma kaygı veren bir maç oynadık. Öyle ki, Samsunsporlu olmayan ama sempati duyan çevremdeki futbolseverlerden bile "çok şükür, tebrikler, kutluyorum, sonunda" gibi ifadelerin sıkça geçtiği mesajlar aldım ki, bence her Samsunsporlu için geçerli bir durum olmuştur bu. Böylece bu sezon ilk kez anlatacak bir maç hikayemiz oldu.
Bu maçın bize pek çok kazancı olduğu ortada. Geçmişte biz, kötü giden takımlara zaman zaman adeta hayat verirdik. Bu sefer tersi oldu ve uzun yıllardır galip gelemediğimiz adana deplasmanından üç puanla biz ayrılıp, tabiri caizse hayata döndük.
Yine ilk golü yiyen biz olduk. Ligin ilk 13 haftasında skor olarak önde oynadığımız dakika süresi azami beş idi. Ancak ilk kez soyunma odasına üstün bir halde gittik ve ikinci devrenin tamamını da galip oynadık. Böylece takımın skor üstünlüğü elindeyken nasıl oynadığını da görmüş olduk.
Takımda kötü oynayan oyuncu yoktu bence; kötü niyetli oyuncu zaten yok. Bu anlamda Okan'ın yediği iki gole rağmen kurtarışlarıyla, Alim'in savunmadaki sert duruşuyla, Ntcham'ın oyun kuruculuk özelliğiyle ve Marius'un golün yanında hava hakimiyetiyle biraz daha öne çıktığını belirtebilirim.
Deplasman yapan taraftarlarımıza ve pankartımıza bir saldırı girişimi olduğunu öğrendik arkadaşlarımızdan. Ancak emniyet güçleri ve renktaşlarımız gerekli müdahaleyi yapmışlar. Ama belki de daha ötesi, futbolcularımız gereken cevabı sahada oyun, tabelada ise skor olarak verdiler. Herkesin emeğine sağlık?