Pek çok Türk okuru gibi benim de Ömer Seyfettin ile tanışmam ilkokul yıllarımda oldu. Ömer Seyfettin'in pek çok hikayesi adeta bir çocuk kitabı sayılmış ve o yaşlarda okunmalıymış gibi takdim ediliyordu. Anlaşılan o ki Türkiye'de böyle bir gelenek var; yani Ömer Seyfettin bir çocuk edebiyatçısıymış gibi algılanmış. Halbuki buna itiraz ediyorum ve hatta itiraz etmemiz gerekiyor. Üstelik bugünkü pedagojik bakış açısıyla mesela bu kitapta da okuyacağınız Beyaz Lâle ya da Bomba gibi eserlerin asla çocuklara yönelik olmadıkları, zaten Ömer Seyfettin'in de bu hikayelerini çocuklar için değil yetişkinler için yazdığını açık şekilde ortaya koymamız gerekiyor.
Ben Ömer Seyfettin'in şahsiyetini ve kalemini çok severim. Biraz iddialı olacak ama bana göre Türk edebiyatının en başarılı öykücüsüdür. Süreç şudur; yıllar geçtikçe daha iyileri gelir çünkü zaman yeninin lehine işler ancak ben bugün bile Türk edebiyatında onun kulvarında, Ömer Seyfettin'in üstünde bir hikayeci tanımıyorum; görmüyorum...
Tahir Alangu'nun ilk basımı 1968'de yapılmış ve muazzam bir eser olan, Ömer Seyfettin kitabı onunla ilgili açık bir alan bırakmamış neredeyse. Ömer Seyfettin'i seven, araştıran herkes için çok önemli bir kaynak kitaptır.
Maalesef ki, daha otuz altı yaşında iken vefat etmiştir ancak o kısacık hayatına çok sayıda eser sığdırmıştır. İyi ki yazmış dediğimiz, Türk edebiyatı ve Türkçenin övünç kaynaklarından olan bir yazardır.
Ömer Seyfettin hikayeleri tekrar tekrar okunuyor. Tasnif edilirken benim de aslında uzun yıllardır kafamda kurduğum bir sınıflandırmaya rastladım bir ara. Ömer Seyfettin'in "Balkanlarda geçen hikayeleri" adıyla altı tane hikayesi dile getiriliyordu. Bu kitabı yayına hazırlamadan önce bana sorulsaydı, ben de bir çırpıda bu altı hikayeyi sayabilirdim. Üstelik Ruzname ve hele de Nakarat öyküsünün tek kelimeyle hayranıydım. Söz gelimi Nakarat'ı, tarih derslerinde, Balkan Savaşları konusunu anlatırken mutlaka öğrencilerimle paylaşırdım. Nihayetinde Ömer Seyfettin'in Balkanlarda geçen bütün hikayelerini tek kapak altında toplamak fikri bende böylece oluştu ve Gufo Yayınevi etiketiyle piyasaya çıktı.
Ruzname ya da Günlük? Bu eseri Balkan Savaşı Günlüğü adıyla bağımsız olarak basılmıştı. Ancak mekan olarak Balkanlarda geçen bütün hikayelerinin tek kapak altında toplandığı bir çalışmaya rastlayamadım. İşte bu kitapta Ömer Seyfettin'in Balkan öykülerini bulabileceksiniz.
Nakarat benim için çok önemli bir hikayedir. Ömer Seyfettin burada, Balkan toplumlarının milliyetçiliklerinin Osmanlı yönetimi ve Türkler tarafından nasıl algılandığını, daha doğrusu nasıl algılanamadığını acayip bir hikaye ile anlatmaktadır.
Bir Bulgar kızının gözlerinin içine bakarak söylediği şarkıyı tamamen farklı anlayan Türk zabitinin hikâyesidir bu; biraz da son dönem Osmanlı Türklerinin hikayesidir.
Hürriyet Bayrakları'nda ise İkinci Meşrutiyet'in ve dolayısıyla Hürriyet'in getirdiği yumuşama ortamında gaflet uykusundan bir türlü uyanamayan Osmanlı ekabirine karşı, Ömer Seyfettin'in günümüzde de ders almamız gereken öngörülerini yakalıyoruz.
Tuhaf Bir Zulüm öyküsündeyse bir Bulgar idarecisinin Türklerle ilgili söylediği sözler ibretliktir. Nitekim Osmanlı toplumları içerisinde milliyetçiliğini ve kendi milletini en son fark eden toplum Türkler olacaktır. Bu da Balkan savaşlarındaki o büyük hezimetin sonrasında gelecektir.
Bulgar çetelerinin ne kadar vahşi ve barbar olduklarını ve Bulgar ahaliye dahi hiçbir şekilde acımadıklarını ise Bomba adlı ürkütücü hikayede görüyoruz.
Beyaz Lâle ise okuması son derece güç ve tahammül edebilmekten uzak kaldığımız bir hikaye. Ancak şu unutulmamalıdır ki, Balkanları çok iyi bilen bir isim olan Ömer Seyfettin, hikayeyi abartmamış ya da kurgulamamıştır. Hakikaten o yıllarda Balkanlarda, bugün dahi dile getirilemeyen bir Türk soykırımı yaşandığı bir gerçektir. Üstelik Beyaz Lâle'de Lâle Hanım'a ve Türk ahaliye bunca zulmü edip, iğrenç işler yapan öykü karakterinin ismi ilginç bir tesadüftü. Çünkü Ömer Seyfettin'in hikayesindeki Bulgar Radko ile 1992-95 yılları arasında Boşnaklara, bilhassa da Srebrenitsa'da yaptıklarıyla insanlığın yüz karası olan Sırp katil Ratko Mladiç adaşlar!
Son öykü, Ruzname yani Günlük adını taşıyor. Burada Ömer Seyfettin'in hayatından pek çok iz görebiliyoruz; biyografik çizgilerin çok fazla olduğu bir eser. Çünkü biz biliyoruz ki, Ömer Seyfettin de Balkan Savaşları'na katılmış, Türk ordusundaki intizamsızlık ve bozukluğu görmüş, üstelik askerleri ile birlikte Yunanlara esir düşmüş bir Türk zabitiydi. Ruzname için "neredeyse tamamen gerçek" dahi denilebilir. Bana göre Türk tarihinin en hazin sayfalarından ve en utanç verici mağlubiyetlerinden birisi olan Birinci Balkan Savaşı'nı, onu bizzat yaşayan ve çok güçlü bir kaleme sahip olan Ömer Seyfettin'den okumak belki de bütün hikayeleriyle birlikte günümüze de ışık tutması açısından hayli önemli görünüyor.