Maç öncesinde güçlü bir umut taşıyorduk. Çünkü bir önceki hafta Galatasaray deplasmanında ilerisi için ışık veren bir oyun oynamıştık. Ancak bu maçtaki kadrodan beş değişiklikle başladık maça, örneğin Yunus Emre neden kesik yedi bilmiyorum.
Fikstür dezavantajını iliklerimize kadar hissettiğimizi söyleyebilirim. Çok kötü bir lig başlangıcı yapıyoruz. Fikstür çekildiğinde bahsini ettiğimiz kötü durumlar tebarüz ediyor.
Oyuncu değişiklikleri olsa bile kaderde bir değişiklik olmadığını gördük. Öyle ki yine pozisyonu biz bulduk, kaçırdık ve sonrasında kalemize gelen ilk top yine gol oldu. Bir takım, kalesine gelen ilk topta gol yiyorsa bu şanssızlık olabilir. İkinci maçta da olursa tekrar eden bir şanssızlıktır. Ama hep öyle oluyor ve ayrıca hiç ilk golü atamıyorsa bu şanssızlık değil, başka bir şeydir. Keza hep aynı golden yemek de öyledir. Aynı golü farklı takımlardan altı defa yedik!
Yani şanssızlık falan değil, çalışmamak ve beceriksizliktir. Rakiplerinin de senin bu zaafının üstüne gitmesidir. Nitekim Antalya'dan da ilki Bola'nın tariflere sığmayan acemiliğiyle doğan, iki golün aynısından yedik.
Üzücü olanın yenilmek olmadığını geçen hafta gördük. Üzücü olan futbol oynayamadan ve oyun olarak geriye giderek yenilmek. Üstüne koyamıyor, yaptığımızı da bozuyor, yeniden ve yeniden bir şeyler deniyoruz.
Çoğunuz bana katılmayacak belki, farkındayım ama her şeye rağmen, bize yaşattığı o bir sezon için Hüseyin Hoca'ya bir iç saha şansı tanımamız gerektiğini düşünüyorum. Gaziantep FK maçı son şansı olmalı. Fikstür olumsuzluğunu kıramadık. İçeride sadece bir maç oynadık. Gerçi yarım kalan İstanbul maçına çıkardığı kadroyla da eleştirilerin odağındaydı.
Ben Antalya'daki yenilgiyi çok büyük oranda hocaya yazarım. Ama onun üstünde sorumluluk makamında bambaşka bir şey daha var. Bir kişi başarı olduğunda "benim" diyorsa başarısızlık ya da kötü gidişte de "benim" demeli. Ancak sanırım bu psikoloji biliminin de konusu olan bir durum. Sadece başarı meselesi de değil. Sözleriyle birleştirmiyor dağıtıyorsa, sevdirmiyor suçluyorsa, bu iyi bir liderlik özelliği sayılmaz. En azından genel toplam için, yoksa kendi kitlesi için bu da bir yönetim biçimidir. Bilemem.
Bu arada doğrudan isim de vereyim; bu ligin elinde hangi oyuncu grubu olursa olsun garanti hocası Rıza Çalımbay'dır. Birkaç isim daha olabilir?
Ama Çalımbay gibi güçlü futbol karakterlerinin kendilerine has bir çalışma kaidesi vardır ve parayla her şeyi yapmazlar! Yani herkesle çalışırlar mı, emin değilim.
İçeriden aldığım bazı bilgilere göre, yabancı oyuncuların uyum sorunlarının olduğu açık görülüyor. Bu uyumdan kastım ise saha içiyle ilgili. Nerede, hangi pozisyonda oynayacakları, onlardan en yüksek verimin alınması gibi konular bunlar. Anladığım kadarıyla hocanın yeterliğiyle ilgili birtakım sorular da var kafalarında.
Maçı dışarıda seyretmiştim. İstanbul'da, metrodan indim evime doğru yürürken aklımdan bunlar geçti. Yürüyen bir taraftardım ben, yürüyen bir müşteri değil. Takım otobüsümüzün eşsizliğiyle ise ilgilenmediğimi ifade ederek bitireyim.