Fikstür çekildiğinde olası kötü senaryolardan biriydi bu durum. Hatta daha kötüsü ilk 6 haftanın 4'ünün deplasman olmasından kaynaklı bir tablo da olabilir diye konuşuyorduk.
Evet, Kayseri deplasmanında da kaybettik. Biz büyük ölçüde toplama bir takımız, daha doğrusu takım olmaya çalışan bir topluluğuz. O takım kurulurken kaliteye yönelmemişiz. Bu anlamda Kayseri'deki sonuç üzücü olduğu kadar doğal sayılabilir. Kayserispor'un ikinci yılına giren bir transfer yasağı var ancak bence hem bir teknik direktör avantajı hem de bir Süper Lig oynama alışkanlığı var. Nitekim, Kayserispor bizi mağlup ederken hiç de öyle baskın ve ezici bir futbol sergilemedi. Yani tam bir tecrübe galibiyeti elde etti.
Umut her zaman var tabii. Ancak çok daha hazır ve iyi bir takım olmalıydık. Planlama kötü yapılmış.
Futbol çok geniş bir kitlenin takip ettiği bir alan. Dünyanın en popüler sporu ve bazı konularıyla spor kavramının çok ötesine geçmiş bir faaliyet. Bu nedenle onu her seyredenin ondan anlayabileceği gibi bir durum söz konusu değil. Başarılı bir iş insanı olan Yüksel Yıldırım, öncelikle futboldan anlamadığını kabul etmek zorunda. Ancak bugüne kadarki tarzı ve çizgisi ile bu mümkün görünmüyor. Nasıl ki şirketlerinde profesyonel ve işinin ehli kişilerle çalışıyor, her şeyi bilmiyor ve işleyişe karışamıyorsa bu işte de bunu yapmalı. Açıkçası ben Samsunspor'un futbolunun başında kimin olduğunu, transferlerin nasıl ve kimin onayı ile yapılıp, nasıl planlandığını bilmiyorum. Oysa önemli futbol ülkelerinde bu işin nasıl yapıldığı ve yapılabileceği ile ilgili pek çok örnek mevcut durumda. Örneğin, ben iki oyuncuyu tam alacaktım, falanca arkadaşım, yapma abi, ben alayım deyince bıraktım demekle bu işler olmaz. Eve lazım olan camiye haramdır diye ilginç bir söz vardır toplumsal hafızamızda.
Takımın iki santraforundan birisi olan Tanque'yi de diğer santrafor Ahmet Sagat gibi yollamak doğru bir karar olabilir ancak yolladığının ertesi sabahı tabiri caizse babalar gibi bir santrafor getirmeliydi. Olmayınca işte böyle Laura'nın kaçırdığı golleri izlemeye devam ederiz. Laura hep kaçıracak çünkü onda gol vuruşu özelliği yok.
Futbol basit bir oyundur ancak bu zor olmadığı anlamına gelmez. Zor yanları da vardır ve onların arasında en zoru golü atabilmektir. Bunun için özel yetenekleri olan oyuncular olmalı. Gol atamadıkça boşa kürek çekmiş olursunuz.
Maça dönersek, Hüseyin Hoca'nın eleştirilecek pek çok yönünün görebiliriz. 70. dakikadan sonra meşhur üçlümüzden vazgeçip, klasik 4-4-2 tertibine döndük. Onda sanki biraz daha iyiydik. Çünkü savunmada kalabalık olmak, saçma sapan goller yememize engel olmuyor.
Hülasa, yazacak çok şey var ama şimdilik bu kadar diyelim. Umarım bir sonraki yazıyı yazdığımda bir golcü oyuncumuz olur.