Hiçbir özel yeteneğim yok.
Sadece neredeyse saplantılı bir şekilde merak ediyorum.
Benim en büyük özelliğim etrafımdaki Dünya'ya olan inanılmaz merakımdır.
Önemli olan şey soru sormaktan vazgeçmemek.
Sonsuzluğun, hayatın, gerçekliğin muazzam yapısının gizemlerini düşündükçe insan kendinden geçer.
İnsan her gün bu gizemin birazını anlamaya çalışsa yeter.
Albert Einstein
"Otoriteyi sorgulayın,
Ben dahil herhangi biri öyle dedi diye hiçbir fikir doğru olmaz.
Kendiniz düşünün.
Kendinizi sorgulayın.
Bir şeye sırf inanmak istediğiniz için inanmayın.
Bir şeye inanmak onu doğru kılmaz.
Gözlem ve deneylerle elde edilen fikirleri sınayın.
Beğenilen bir fikir, iyi tasarlanmış bir testi geçemiyorsa yanlış demektir bunu kabullenin.
Deliller sizi nereye götürüyorsa oraya gidin.
Bir deliliniz yoksa hüküm vermeyin.
Ve belki de en önemli kural şu; unutmayın, yanılıyor olabilirsiniz!
En iyi bilim adamları bile bazı konularda yanılmışlardır.
Newton, Einstein gibi tarihteki her büyük bilim adamı hatalar yapmıştırı.
Elbette, yapacaklardı.
Onlar da insandı.
Bilim kendimizi kandırmamamız için çok iyi bir yoldur.
Tabi birbirimizi de.
Bilim adamları günah nedir bilir mi?
Tabi ki, kullanımımıza sunulan diğer her araçta olduğu gibi, bilimi de suistimal ettik.
Bu yüzden bilimi güç sahibi azınlığın eline terk etme gibi bir lüksümüz yok.
Bilim herkese ait olacak şekilde yayıldıkça, suistimal edilme oranı da azalır.
Bu değerler, fanatizm ve cehaletin cazibesini azaltır.
Ayrıca, noktacıklar halinde ışıklarla bezeli olsa da, sonuçta evrenin çoğu karanlık.
Dünyanın yaşını, yıldızlara olan uzaklığı ve yaşamın nasıl evirildiğini öğrenmek nasıl bir fark yaratacak?
Bu kısmen ne kadar büyük bir evrende yaşamak istediğinize bağlı.
Kimileri küçük olsun ister.
Sorun değil.
Bu anlaşılır bir olaydır.
Ama ben büyük olsun isterim.
Bütün bunları kalbime ve zihnime aldığım zaman coşkuyla dolarım.
Kendimi böyle hissettiğim zaman, bunun gerçek olduğunu bilmek isterim.
Zihnimde olup biten bir şeyden itibaren olmamalıdır.
Çünkü neyin gerçek olduğu önemlidir.
Ve doğanın muhteşem gerçekliği karşısında, bizim hayal gücümüz bir hiçtir."
Stephen Hawking
Son yüzyılımızın en büyük ve en önemli iki bilim insanı...
Evrenin işleyiş mekanizmasını açıklayabilmek için zihinlerinin gizemli derinliklerinde düşünce laboratuvarlarını kuran ve bunları en yalın dille açıklayarak bizden sonraki yüzyılların bilinmezlik evrenlerine ışık tutan iki değerli bilim insanı...
Söylemlerinin her biri sadece evrenin işleyişine dönük değil, olması gereken insani değerleri de vurgulamaları, bilim insanlarının toplumlar için ne kadar vazgeçilmez olduklarını gösteren temel kanıtlardır.
Bütün bu olumlu cümleleri kurarken bilim insanlarının ortaya koymuş olduğu temel düşünceler ve yasalara birçok toplum mesafeli bakarken bazıları ise işi biraz daha öteye götürerek, onların ifadelerini inançlar üzerinden eleştiriye hatta suçlamalara kadar götürmektedir.
Bunun en güzel iki örneği;
Giordano Bruno"Evrenin sonsuz ve evrende, dünyadan başka birçok gezegenin bulunduğunu" söylüyordu.
O dönemde bu sözleri söylemek Roma Katolik Kilisesine göre son derece sapkınlık olarak değerlendiriliyordu.
Bu nedenle, aykırı görüşler beslediği için 1600 yılında Roma Katolik Kilisesi'nin Engizisyon mahkemesinde yargılanıp sapkın ilan edildi ve Roma meydanında çarmıha gerilerek diri diri yakılarak idam edildi.
Diğeri ise, 1609 yılındaGalileo Galilei"Güneş'in Dünya'nın etrafında dolanmadığını, aksine Dünyanın Güneş etrafında dolandığını hatta Dünyanın da kendi ekseni etrafında döndüğünü"söylediğinde Engizisyon Mahkemesi tarafından kiliseye ve o zamanki inançlara karşı büyük bir günah işlediği gerekçesiyle ayakları prangalı bir biçimde ev hapsine mahkûm edilmiştir.
Aradan yaklaşık 400 yıl geçti.
İsterseniz bugün, bulunduğunuz şehrin en kalabalık meydanına giderek, "Dünya Güneş'in etrafında dolanıyor" diye bağırın.
Sanırım etrafınızdakiler"bu problemli!" diyerek size şaşkın şaşkın bakacaktır.
400 yıl önce benzer sözler idamlara ve prangalı ev hapsine neden olurken bugün ise şaşkın bakışlara neden olmaktadır.
O zaman bugün benzer konularda çeşitli cezai müeyyideler uygulanan birçok inançsal davranışlar bundan 200 yıl sonra yine şaşkın bakışlara neden olmaz mı?
Kim bilebilir ki?
Birçok okuyucum da zaman zaman bana, yazı dizimiz boyunca bilimsel bulguların ışığında senaryolaştırdığımız evrenin işleyiş mekanizmalarıyla ilgili sorular ve öneriler yazarken bazı şüphelerini de dile getiriyorlar.
Bütün okuyucularımın bu düşünceleri bizleri daha fazla araştırmaya ve okumaya yöneltirken, düşüncelerine büyük saygı duymakla birlikte, şu ifadeleri kullanmakta da bir sakınca görmüyorum.
Eğer bir yaratıcıya inanıyorsak, onun her şeyi yaratma gücüne sahip olduğuna, her şeyi bildiğine ve her şeyi gördüğüne de inancımız tam olmalıdır.
Biz insanlar, sahip olduğumuz olağanüstü zekâyla yaratılanları ve aralarındaki ilişkileri ortaya koyan doğa yasalarını anlamaya çalışıyoruz.
Henüz daha yolun başındayız.
Belki de yapılan keşif ve bunlara bağlı bilgi birikimlerimiz henüz daha var olan gerçeklerin milyarda biridir.
O nedenle tartışmalar bilimin ve insanlığın gelişimi için çok doğal olmakla birlikte, ön yargılı suçlamalar da bilimin ve insanlığın gelişimi önünde büyük bir engeldir.
Örneğin; evrim konusunda tüm Dünyada ve ülkemizde birbirlerini inançsal olarak karşılıklı olarak suçlayan iki büyük grup oluştuğu görülmektedir.
Şöyle düşündünüz mü hiç?
İnananlar için evrim var ise de, onun bir yaratıcısı olduğu, eğer yok ise de yine onun bir yaratıcısı olduğuna inanmalıyız.
Çünkü herşeyin yaratıcısı o dur.
O zaman sorun ne?
Bize sadece onu araştırmak ve anlamak kalıyor.
Bu da bilimin ta kendisidir.
Bilim hiçbir zaman yaratıcının varlığını kanıtlayamayacağı gibi, yaratıcının yokluğunu da kanıtlayamaz.
Bilim sadece var olanları ve onların arkasında yatan kuralları, yasaları ortaya çıkarır ve insanlığın, hatta tüm canlılığın hizmetine sunar.
O nedenle bilimin ortaya koyduğu bilgiler asla toplumun inançsal olarak bölünmesine katkı yapmaz ve yapmamalıdır.
Bana göre inanç, yaratan ile insan arasındaki çok değerli bir değerken bilim ise var olanları anlayabilme sanatıdır.
Rahat olun.
Bütün bu bilgi birikiminden sonra uzay ve zamandan bağımsız hayal gücü uzay gemimizle varoluşun muhteşem anlarına tanıklık ettiğimiz heyecan dolu yolculuğumuza kaldığımız yerden devam edebiliriz.
Big-Bang'den bu yana yaklaşık 9 milyar yıl geçti.
Evren soğumaya devam ederken hızla genişlemeye de devam ediyor.
Artık uzay gemimiz Dünyamızdaki tüm olanları izleyebilecek mesafedeki bir yörüngeye yerleşerek ortaya çıkışımızın izlerini aramamıza yardımcı oluyordu.
Bu mesafeden Dünyamız bir ateş topu olarak karşımızdaydı.
Nasıl oldu da bu ateş topu, 4.3 milyar yıl sonra bilebildiğimiz kadarıyla evrenin en zeki canlıları olan biz insanlara ev sahipliği yapacak bir yaşam ortamı hazırladı?
Bu durum olasılıklar zincirinin son halkası mı, yoksa planlanmış bir senaryo mu?
Heyecan verici sorular.
Uzay gemimizden Güneşten Mars'a kadar uzanan geniş bir alanı çok iyi gözlemliyorduk.
Bu alan içerisinde, yaklaşık Ay ve Mars büyüklüklerinde 20 ile 30 arası gök cismiyle birlikte milyarlarca diğer küçük gök cisimleri olağanüstü bir karmaşa içerisinde hareket ediyor, zaman zaman da birbirleriyle çarpışarak birleşmeler oluşturuyordu.
Zaman ilerledikçe bu gök cisimlerinin sayısı dörde düşerek bugün bildiğimiz Merkür, Venüs, Dünya ve Mars'ın nüvelerini oluşturdular.
İlginç bir olay daha tespit etmiştik.
Bu dört gezegenden sadece Dünya gezegeninin etrafında kendi boyutuna göre büyük bir gökcismi yerleşmişti ve boyutu da yaklaşık olarak bugünkü Mars'ın boyutlarındaydı.
Bu gök cismi ismini, ay tanrıçasıSelene'yi doğurmuş olan Grek tanrıçasıTheia'dan almıştı.
Theia'nın, Güneş Sistemimiz'in diğer gezegenleriyle birlikte yaklaşık 4.6 milyar yıl önce oluştuğunu belirledik.
Dünyaya en yakın gök cismi olanTheia'yı heyecanla izlemeye aldık.
Theia'nın kütlesi kritik bir değeri aştığında yörüngesi kararlılığını kaybederek yaklaşık 4.53 milyar yıl önce, Dünya gezegeniyle olağanüstü şiddetli bir çarpışma gerçekleştirdi.
Olağanüstü olaylar gerçekleşiyordu.
Bu çarpışmanın var oluşumuzda önemli bir kritik aşamayı oluşturacağını düşünerek heyecanla izlemeye devam ettik.
Çarpma çok şiddetli olmakla birlikte, Mars büyüklüğündekiTheia gök cismi adeta Dünya tarafından yutulmuştu.
Fakat çarpmanın etkisiyle ateş topu Dünya gezegeninden irili ufaklı milyonlarca parça koparak, kimisi ta Mars ve Jüpiter arasındaki bölgeye kadar ulaşarak bugünkü asteroit kuşağının temellerini oluştururken kimisi de Dünyanın bugünkü Ay uzaklığındaki bir yörüngesine oturarak Ay'ın nüvesini oluşturmaktaydı.
Zaman ilerledikçe, bu yörüngedeki irili ufaklı bütün cisimler kütle çekiminin de etkisiyle birleşerek Ay'ın bugünkü son halini oluşturdu.
Evet, bizim bugün burada var olmamızı sağlayan Ay artık Dünya'da yaşamın oluşması için olması gereken yerde yerini almış ve görevini icra etmeye başlamıştı.
Uzay gemimizdeki bilim insanları olağanüstü bir şeyi daha tespit etmişlerdi.
Theia ile Dünya gezegeninin çarpışması sonucu uydumuz olan ay oluşmuştu fakat bu çarpışma ilginç bir şekilde Dünyamızın dönme ekseninin de eğilmesine neden olmuştu.
Olağanüstü heyecan verici bir durum daha!
Eğer bu çarpışma olmasaydı veya farklı şiddette veya farklı açıda veya farklı fiziksel özellikleri taşıyan farklı şartlarda olsaydı, Dünya üzerinde ne mevsimler yaşanacaktı, ne de "gelgitler" olacaktı.
Belki de bizlerde olmayacaktık.
Sanki her şey olması gerektiği gibi olmaya devam ediyordu.
Ay'ın sahip olduğu kütle ve Dünya'ya olan uzaklığı onu bizim için çok özel yapıyordu.
Uzay gemisinden yapmış olduğumuz gözlemler; Ay'ın bu özellikleri, Dünya'nın dönme ekseninin uzun süreler yaklaşık 23.5 derece gibi sabit değerde kalmasını sağlayarak bugünkü mevsim değerlerinin uzun süre var olmasını sağlıyordu.
Henüz daha bitmedi;
Yine Ay'ın varlığı, Dünyanın katı ve sıvı katmanları arasında hız farkı oluşturarak "Dinoma Etkisi" olarak isimlendirdiğimi olağanüstü özel bir fiziksel olaya neden olmaktadır.
Bu dinamo etkisi nedeniyle Dünya'nın etrafında manyetik alan kuşakları oluşmasını sağlayarak, uzaydan gelen her türlü kozmik ve zararlı ışınlara karşı biz canlıları koruma kalkanı görevi yapıyordu.
Biz bunları daha sonraVan Allen Kuşakları olarak isimlendirecektik.
İyi ki 4.53 milyar yıl önceTheia gökcismi Dünyamızla tam da olması gerektiği şiddette, tam da olması gerektiği açıda, tam da olması gerektiği gibi diğer fiziksel özellikleri taşıyarak çarpışmış ki bugün biz bu satırları yazıyoruz ve sizler de okuyorsunuz.
Yoksa biz burada var olmayacaktık veya başka şartlarda oluşacaktık.
Zaman hızla akıyordu.
Gözlemlerimize devam ediyorduk.
Zaman ilerledikçe ateş topu olan Dünyamız yavaş yavaş soğumaya devam ediyordu.
Dünya'mıza gök taşları, asteroitler ve zaman zaman da kuyruklu yıldızlar çarpmaya devam ediyordu.
Kuyrukluyıldızlar baş kısmında çok büyük buz kütleleri taşırken milyonlarca kilometre uzayan kuyruklarında da soğuk gaz yığınları taşıyorlardı.
Bu kuyrukluyıldızların Dünyamıza çok sık şekilde çarpması, başlangıçta Dünyamızın soğumasına ve soğuduktan sonra kabuklaşan yüzeyine de su moleküllerinin birikmesine neden olmaya başlamıştı.
Zaman su gibi akıyordu.
Kuyrukluyıldızlarla gelen soğuk buz kütleleri Dünya yüzeyinde eriyerek büyük su birikintileri oluşturmaya başlamıştı.
Zamanla bu su birikintileri öyle çoğaldı ki, bugünkü dünya üzerindeki bütün okyanusların ve diğer su birikintilerinin oluşmasına neden oldu.
Artık Dünyamız üzerinde yaşam için koşullar olağanüstü bir karmaşa içerisinde olağanüstü bir düzene doğru eviriliyordu.
Kuyruklu yıldızlar, bizlerin var oluşu için uzaydan dünyamıza okyanusları bile taşıdılar.
Ne fazlası, ne de eksiği.
Eğer fazla taşısalardı, belki de tüm Dünya gezegeni sularla kaplı olacaktı ve karada yaşam mümkün olmayacaktı.
Her şey olması gerektiği gibi.
Sanki birileri büyük bir fabrika kurmak veya inşaat yapmak için bütün malzemeleri taşıyarak olması gereken zamanlamayla olması gereken miktarlarda olması gereken düzeni sağlıyordu.
Sonsuz olasılıklı yaşam yolumuzda geriye baktığımızda tek bir kader çizgisi çiziliyordu sanki.
Ama gelecek hep sonsuz olasılıklı dünyalar içerisinden bir tanesi...
Bunları yazarken dahi çok heyecanlanıyorum.
13.8 milyar yıl önce Big-Bang olarak isimlendirdiğimiz olağanüstü gizemli bir patlamayla ve heyecan verici bir yolculuğa çıktık.
Her bir olayı olağanüstü olarak nitelendirmek zorunda kalıyorum.
Ama esas olağanüstü olan bütün bu olağanüstülüklerin olağanüstü bir şekilde bize doğru evirilmesi...
Çok heyecan verici...
Çok heyecan verici sorular aklımıza geliyor.
Bu sorulara heyecanla cevaplar arıyoruz.
Şimdilik birçok soruyu cevaplamakta yetersiz kalıyoruz, fakat yine de insanlık tarihi boyunca oluşturduğumuz bilgi birikimiyle modellemeler yapıp örüntüler oluşturarak olaylara açıklık getirmeye çalışıyoruz.
Bu örüntülerin ne kadarı gerçeklerle uyum içinde onu bilmemiz mümkün değil.
Biz insanlar sadece heyecanla solucan deliğinin derinliklerine ulaşmaya çalışıyoruz.
Ne kadar derinliğe ulaştığımız hiç önemli değil, bu uğurda ne kadar emek harcadığımız önemli.
Ben insan olmanın bir ölçüsünün de bu olduğunu düşünüyorum.
Heyecanla uzay gemimizden incelemeye ve hikâyemizi yazmaya devam ediyoruz.
Kendimize giden gizemli yolda adım adım ilerliyoruz.
Zamanda yolculuğumuz devam edecek.
Saygılarımla.
Prof. Dr. Hüseyin KALKAN
OKUYUCU YORUMLARI:
Merhaba Hocam,
Gerçekten çok güzel bir çalışma olmuş ben çok etkilendim.
Fiziğin yaşamımızın her yerinde olduğunu bir kez daha gösterdiğiniz için teşekkürler..
iyi çalışmalar.
Merhaba Hocam,
Çok güzel bir yazı olmuş.
Çökmeden bahsetmişsiniz.
Çift yarık deneyi gibi. Burda alternatif bir görüş var ondan bahsetmemişsiniz
Binlerce milyonlarca alternatif paralel evren
Bizim gerçekliğimizde biri netleşiyor ölçüm yapılınca.
Diğerleri bizim gerçekliğimizde değil.
Saçma geliyor.
Böyle bir teori de var.
Çok güzel bir yazı olmuş.
Çökmeden bahsetmişsiniz.
Kafamız almıyor.
Eline sağlık gerçekten güzel olmuş simitçi örneğiniz.
Merhaba,
Güzel olmuş,
filozofik ve kuantumu günlük yaşama uygun örneklerle fen bilimcilere bilgiyi kullanmalarını öğretici.
Merhaba Sayın Hocam,
Günaydın, yine çok ilginç bir anlatım, olağanüstü.
Kuantum fiziği yaşadığımız gibi Z kuşağı gençleri de bu olasılıklarla mücadelede.
Gençler hayatını yönlendirmede kuantum fiziğini kullanıyorlar bence.
Merhaba,
Bu son yazıyı yeni okudum..
Muhteşemdi , çok aydınlatıcı.
İyi bir çalışma olmuş..
Kader kavramı ile şahsi iradenin verdiği karar noktasında bir tartışma yaratsa da, hangisi denilirse denilsin, sonuçta çökme ani denilen o an konusunda herkes fikir birliği etmek zorunda..
Selamlar..saygilar Hüseyin Hocam
Merhaba Hocam,
Muazzam hocam fikirlerinize ve fizikle hayata anlam katışınıza hayranım, çok kıymetlisiniz.
İyi akşamlar dilerim
Değerli Hocam,
Yazılarını sakin bir ortamda dikkatli ve düşünerek zevkle okuyorum.
Sizi seven bir abiniz olarak bir ilim ve bilgi birikimi olarak yazmış olduğunuz bu yazılarınızdan dolayı sizi tebrik ediyorum.
Yazınızda "olasılıkta bir doğa yasası olduğuna göre bir yaratıcının varlığına inananlar için bir sorun yoktur."
Ben bu kısımdayım.
Doğa yasalarının yaratıcısı yarattığında dünyada başıboş bırakmaz diye düşünüyorum.
Zira sen simidi , şimdi bırak, senin hayatını etkileyecek dolmuşta bekleyeni kişiyi, senin tanımana vesile kılmasını, tesadüflerle nasıl izah edebiliriz.
Bunu vesile kılan düşünce, insanı yaratıcısına götürüyor.
Yazında ilim insanı Albert"Tanrı evrenle zar atmaz" diyorsa ve kuantumcu Nirls "Tanrıya ne yapacağını söylemeyi bırak" diyorsa ,bana göre olasılıkları ve sebepleri vesile kılan bir yaratıcı olan tanrıdır.
Şairin biri diyor ki;
insanın dünyaya gelişinde
Ana baba vesiledir ortada
Nasıl oldun nasıl doğdun de hele
Et bedene kan bedende
Nasıl öldün neden öldün de hele
(Sonuç ruh gidince beden kalıyor) selâm ve sevgiler
İyi günler Hüseyin Bey,
Ben Ankara Fen Lisesi 10. sınıf öğrencilerinden Nurdan Kalyon.
Okulumuzun fizik öğretmeni Halit Koca danışmanlığındaki fizik olimpiyat takımında astronomi bölümünde sınavlara hazırlanıyorum.
Bir yandan da okulumuzda FL Science adında bir bilim kulübü kurduk ve bu kulübün etkinlikleri kapsamında Tübitak 2204a gibi araştırma projeleri yarışmalarına hazırlanmaktayız.
Bu yıl Tübitak 2204a proje yarışmasında fizik ve matematik kategorisinde okulumuzdan üç öğrenci projeleriyle Türkiye birincisi oldu, biyoloji kategorsinde de üç öğrenci Türkiye ikincisi oldu.
Arkadaşlarımızla beraber hem olimpiyat hem de projeler konusunda bize yardımcı olması açısından "Evrenin Gizemli Dünyasına Yolculuk" adlı yayınlarınızı okuduk ve bize büyük katkıları dokundu.
Bu yıl FL Science bilim kulübümüzün etkinlikleri kapsamında olimpiyatça ve projeci arkadaşlarımıza destek olması açısından sizinle belirli aralıklarla zoom üzerinden telekonferans şeklinde astronomi ve astrofizik sunumları düzenlemek istiyoruz.
Bize bu konuda olumlu ya da olumsuz bir dönüşte bulunursanız, bize yardımcı olabilecek hocalara bizden bahsederseniz çok seviniriz.