Samsun'umuzun da Ramazan Bayramı kutlu olsun. Ancak maalesef bu bayram, tarihteki hiçbir bayrama benzemiyor. Eşi, emsali olmayan bir sıkıntının pençesinde Ramazan Bayramı geldi. Pandemi nedeniyle insanlar evlerinden çıkamayacaklar. Yani, bayramı bayram yapan her şeyden uzak kalacağız bu sene. Umarız sonu iyi olur, biter bu günler.
Doğrusu, gurbette bayram geçirmek çok zor bir şeydir. Şimdi ise herkes kendi gurbetinde kalıverdi. Samsun'da ya da başka bir yerde olmak fark etmiyor artık.
Samsun henüz bu kadar büyümemişken şehir halkı bayramlarda neler yapardı dersiniz? Mesela 1940’larda…
Aslına bakarsanız ülke genelindeki şehirlerden çok da farklı değilmiş. Özellikle yaz dönemine gelen ramazanlar ve bayramlar daha bir şenlikli geçermiş. Diğer şehirlerden ayrılan iki temel etkinlik ise yağlı güreşler ve at yarışları imiş.
Evet, bugün yağlı güreş geleneği ilçelerimizde halen yaşatılıyor ancak atçılık ve at yarışları için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Oysa o dönemde çevre illerden de gelen atların da katıldığı büyük yarışlar tertip edilirmiş. Yıkılan ve anıları dahi silinmek istenen 19 Mayıs Stadyumu’nun olduğu alan, o dönem hipodrom olarak hizmet verirmiş. Ayrıca şehir merkezindeki alanlarda da güreşler yapılırmış.
Tabii bunların dışında başka eğlenceler de olurmuş. Mesela bayram o döneme denk gelirse, yazlık sinemalar açılırmış. İnsanlar sahile inerek motor ya da sandallarla denize açılırlarmış. Çocukları eğlendirmek için ise panayırlar kurulurmuş. Geceleri, Hacivat-Karagöz oyunları oynatılırmış. Satıcılar olur, küçük lunaparklar kurulurmuş.
Elbette, günümüzde de olduğu gibi bayram öncesi kabir ziyaretleri yapılır; ölmüşler yad edilirmiş. Yine büyükler ziyaret edilerek elleri öpülür, bayramlaşmalar gerçekleşirmiş.
1980’li yılların bayramları yaz dönemindeydi. Uzun ramazan günlerinde çocuklar, oruçtan muaf olmanın da rahatlığıyla doyasıya oyun oynar, kana kana su içerdi. Ramazan öncesinde sokakta kadınlar belli yerler belirler ve oralarda yufka açarlardı. Sonu ya da başlarında olan okulların çıkışında yağlı yufka yemenin tadı ise bir başka olurdu elbette.
Bugün kırklı yaşlarda olup, çocukluğunda Samsun’da yaşayıp, atom satmayan sanırım çok azdır. “Atom, atom, iftarlık atoooommm…’ diye çok bağırmışlardır ki, bu başlı başına bir yazının konusu olmalıdır. Üstelik çoğu, ihtiyacı olduğu için mi yaptı bunu? Hayır. Samsun’da atom satmak adeta bir oyundu. O yüzden bugün büyümüş olan o kişiler, atom satan çocuklar gördüklerinde ellerinden geldiğince atom almaya çalışırlar. Halen de çok severler o basit ama leziz tatlıyı.
Ramazanların güzel yanlarından birisi de pide kuyrukları idi. Hem ramazan pidesi hem de meşhur Samsun pidesi için geçerliydi bu durum.
Bayram ise Samsunlular için öncelikle bayramlık demekti. Şimdilerde, her zaman yeni şeyler alınabiliyor insanlara ama o dönemlerde bayramlar beklenirdi. Ayakkabı, pantolon, gömlek alınırdı. Hatta ‘seneye de giysin’ diye birazcık büyük alınırdı. Özellikle de Mecidiye’deki dükkânlar tercih edilirdi. Doksanlı yıllarda Yabancılar Pazarı da ziyaret edilirdi.
Ramazan bitiminde ise o dönem ay boyunca kapalı duran ama bu sene hariç, aynen devam eden dönercilere yoğun ilgi olurdu. Çiftlik’e döner yemeye inilir, oradan da Zafer ya da Konak Sinemaları’nda film seyredilirdi. Tabii yine Çiftlik’te dondurma yemeyi ve Fuar Alanı’na gidip, Lunapark’ta eğlenmeyi de ihmal etmezlerdi.
Öyle her evde çikolata olmazdı. Genelde şeker ikram edilirdi. Zaman içinde çikolata yaygınlaşmaya başladı. Harçlık veren de pek olmazdı. Yalnızca çok yakın akrabalardan alınırdı.
“Ah, nerede o eski bayramlar?” klişeleşmiş bir laftır. Ancak sanıyoruz bu sene ilk defa, bu salgın nedeniyle, herkesin hemfikir olduğu bir şeye dönüştü. Elbette alınan karar doğru, evde kalmak gerekiyor ama yine de insan demeden edemiyor, üstelik bu kez çok sahici:
"Ah… Ah… Nerede o eski bayramlar!"