Akın Üner, ataları mübadele ile gelmiş bir Samsunlu. Halen Samsun’da yaşayan Üner, esas mesleği olan elektronik mühendisliğini icra etmesinin yanında çeşitli sivil toplum kuruluşlarında aktif olarak görev alıp, köşe yazıları yazıyor ve elbette Türk edebiyatına yeni romanlar kazandırıyor. Üner’in uzmanlık alanı ise Balkan Türk kültürü…
Şu bir gerçek ki, Üner, Samsun için büyük bir şans. Samsun’un yetiştirdiği önemli bir kalem ve kültür insanı. Yayımlanmış 6 romanı bulunan Üner’in ilk iki romanı mekân olarak Samsun’u işleyen eserler. Bunlardan ilki olan ki, aynı zamanda Üner’in de ilk romanıdır. Çalı Harmanı, Sarışaban – Samsun hattındaki Türk –Rum değişiminin romanıydı aynı zamanda.
Romanı bu kadar önemsiyor oluşumuzdaki en etkili faktör elbette ki Samsun’u da anlatması. 1919-23 döneminin Samsun’unu anlattığı romanda Üner, sadece Saathane, Mecidiye, İskele, Büyük Cami gibi merkezi yerleri değil Kerimbey, Çırakman, Ökse, Tekkeköyü, Asarağaç gibi bugün mübadillerin meskun olduğu yerleri de anlatıyordu.
Romanda, Rum çeteci Hristo’nun dönüşümü iyi verilmişti. Hristo da bir Samsunluydu en nihayetinde. Zaten Samsunluluk kavramı çok iyi işleniyor. Neticede adamlar Rum ama Samsunlular; tıpkı bizimkilerin de bugün için Türk ama Sarışabanlı olmaları gibi. Çünkü çocuklukları orada, hayaller, korkuları, ölüleri, hatıraları hep oralara dair…
Çalı Harmanı hakkaniyetli bir romandı. Nalıncı keseri gibi işlememiş, meseleye insani cepheden bakmış ve sadece bizim değil Rumların acılarını da anlatmaya çalışmış. Öyle ki kitap bittiğinde memleketlerinden ayrı kalan herkes için yüreği yanıyor okurun.
Ama bir Samsunlu olan Üner, romanın merkezine Samsun’u yerleştirerek yerel bir hikâyeden evrensel mesajlar çıkarabiliyor.
Çalı Harmanı’nda bizi 1920’lerin Samsun’una götüren Üner, ikinci romanı Mümin Bulut’ta ise 2011 yılını anlatıyor. Çiftlik Caddesi, Çarşamba Hava Limanı, Raylı Sistem, OMÜ, Amisos Tepesi, Eski Sanayi Sitesi, Çırakman ve Çınaralan köyleri ilk akla gelenler…
Romandaki heyecan ve merak unsurları üst seviyede. Bilhassa sonlara yaklaştıkça gerilim düzeyi de artmakta ve okurda ‘bir an evvel sonunu getirme’ duygusunu artırmakta.
Mübadil köylerindeki en büyük efsaneler, malumunuz Rumların giderken bıraktıklarına inanılan küp küp altınlar inanışıdır. Bugüne kadar bulan çıkmış mıdır? Hiç sanmıyoruz ama sadece define ve kolay zengin olma meraklısı Türkler değil o giden Rumların torunları tarafından da delik deşik edilmiş nice mekân vardır bizim mübadil köyleri civarında. Romanda bu tutku da çok iyi verilmiş doğrusu.
Her şeyden bir tarafa, Samsunlular hemşehrileri Akın Üner’e teşekkür borçludur. Çünkü o hemen her romancı gibi, kendi hayatından beslenmeye devam ederken, memleketi ve yaşadığı şehir olan Samsun’dan kopamıyor. Sait Faik’in Adalar’dan; Yaşar Kemal ve Orhan Kemal’in Adana’dan; Orhan Pamuk’un İstanbul’dan, Cengiz Aytmatov’un Kırgızistan’dan kopmaması ve beslenmesi gibi o da Samsun’dan bakıyor dünyaya…
Özetle, Samsun kültür hayatının en önemli figürlerinden birisinin Akın Üner romancılığı olduğunu söyleyebiliriz.