Tutunamayanlar, Kürk Mantolu Madonna ve Platon'un kesiştiği film: Sevmek Zamanı
Vakit kaybetmeden "Sevmek Zamanı"
***
Biraz da ruhu beslemek gerekli... Sinema, tiyatro, romanlar, şiirler, tablolar... Son zamanlarda vakit ayırmak çok zor hepimiz için biliyoruz... Bugün, biraz siyah beyazlara odaklanalım. Sinemamızın belki de "kült" denilince ilk akla gelmesi gereken, içerdiği metaforlar, çekim tekniği, konusu, oyuncuları, zaman ve makan algısı ile izlediğiniz zaman sizi değişik bir boyuta taşıyan Sevmek Zamanı ile ilgili küçük bir değerlendirme yapalım.
Sevmek Zamanı, Metin Erksan'ın Türk sinema tarihinde ilkleri denediği filmi. Filmi izlerken aslında bir İstanbul tablosuna baktığınızı hissediyorsunuz, Adalarda yağmur altında geziniyor, martıların, denizin, rüzgarın sesine kulak veriyorsunuz. Film, bir sinema eseri olmaktan çıkıyor ve ağzınızda şiir tadı bırakıyor.
Halil'in alelade bir boyacıyken, köşkte karşılaştığı Meral'in fotoğrafına aşık olma hikayesini anlatan film, az diyalog çok sekans barındırmasının yanında bizlere sunduğu alt metinlerle hem aşka bakış açısı hem de insanoğlunun kaybetme korkusu üzerine mesajlar veriyor.
Halil'in bir anda karşısına çıkan ve fotoğraftan suret haline gelen Meral'i ilk başta kabul etmemesi, Merail'in evlilik hazırlığında olmasına rağmen Halil ile birlikte bir aşk yaşamak istemesi ile gelişen filmde, öylesine güzel replikler var ki, insanın içinde çocuksu korkular gibi görünen ama derine inildiği vakit her zaman yaşadığı korkuları gözler önüne seren bir filme karşılaşıyoruz.
Fotoğrafına aşık olduğu kadını izlemek için, her gün köşkün salonuna gizlice giren ve saatlerce fotoğrafı izleyen Halil, artık vücud bulmuş hali ile karşısına çıkan Meral'e adeta yalvarıyor bir sahnede:
"Resmin sen değilsin ki, resmin benim dünyama ait bir şey.
Ben seni değil, resmini tanıyorum.
Belki sen benim bütün güzel düşüncelerimi yıkarsın."
...
Aslında burada Oğuz Atay'ın Tutunamayanlarındaki o meşhur cümleler geliyor aklımıza,"Beni bir gün unutacaksan, bir gün bırakıp gideceksen, boşuna yorma derdi; boş yere mağaramdan çıkarma beni. Alışkanlıklarımı özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna. Tedirgin etme beni. Bu sefer geride bir şey bırakmadım. Tasımı tarağımı topladım geldim. Neyim var neyim yoksa ortaya döktüm. Beni bırakırsan sudan çıkmış balığa dönerim. Bir kere çavuş olduktan sonra bir daha amelelik yapamayan zavallı köylüye dönerim. Beni uyandır."
Acaba Oğuz Atay, Sevmek Zamanı'nı izlemiş midir? Bu sahneyi görüp mü yazmıştır bu cümleleri. Belki de hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Ama bilinen tek şey var ki, edebiyat da, sinema da, müzik de, resim de insanın "kaybetme korkusu" üzerine yüz binlerce eserle dolu.
Filmle ilgili merak ettiğim bir kaç şey de var.
Örneğin Kürk Matnolu Madonna'da, Almanya'da gittiği bir sergide portreye aşık olan Raif Efendi'nin Sevmek Zamanı'na etkisi mümkün müdür? Ya da Platon'un "Mağara Alegorisi" üzerinden bizlere "suretlerin gerçekliği" mesajını mı vermektedir?
Basit gibi görünen ama içinde binbir felsefe barındıran Sevmek Zamanı, sadece Türk sinemasının değil, insanoğlunun varlığından bu yana içinde yaşattığı, "hayal kırıklığının" da bir yansıması bence. Filmde, kendi kafasında yarattığı aşkın kirlenmesinden korkan, o aşkın sureti ile mutlu olan çünkü bütün kuralları kendisinin koyduğu bir dünya yaratan Halil yok mu bizim içimizde de?
Sahi, insan neyi kaybetmekten korkar? En büyük korku, aslında hayal kırıklığı değil midir? Sevdiğimiz zaman, güvendiğimiz zaman, yanında olduğumuz zaman... Korku duymaz mıyız içimizde?
İşte Sevmek Zamanı da bizleri hayal kırıklığının kıyısına getirip, pek de beklenmeyen bir son ile uğurluyor...
Belki de ölümü kutsayarak, aşkı sonsuzluğa uğurluyor bu son ile...
Bilemeyiz.
Bir şiirin dizesinden anladığımız ne ise ayrı ayrı, Sevmek Zamanı'ndan da onu anlıyoruz. Hayatımıza, aşklarımıza, sevdiklerimize, seveceklerimize yorumluyoruz.
O zaman söylenecek tek bir şey kalıyor filmden geriye... Beklemeden, vakit kaybetmeden "Sevmek Zamanı."
Çünkü zaman akıp gidiyor...
mirac_ozturk@hotmail.com
Twitter: RMiracozturk1
İns: miracozturk1