
Bizim en büyük gündemimiz ne oldu son 20 yılda? Ekonomiyi bir kenara bırakarak konuşmak gerekirse "adalet." Bugün hala ilk sorunumuz maalesef ki bu. Yaşnan olaylardan ders almadığımız bir alan hukuk. Her gelenin kendine göre dizayn ettiği bir tahta oldu adalet. Yapboza döndü. Dün verilen kararlar bugün yok sayıldı, bugün verilen kararlar da belki yarın yok sayılacak. Gücün değişmesi adaletin de değişmesinde rol oynuyor. Dün "ak" denilene, bugün "kara" denilebiliyor. Ya da şöyle bir örnek vermek gerekirse, dün verdiği kararlar için, "Bu adamın heykeli dikilir" denilen bir örgüte mensup "hukukçu" için, bugün "hain" denilebiliyor. Peki burada, hakkında karar verilenlerin yaşadığı mağduriyet ne oluyor? İnsanın bırakın yıllarını, bir gününü bile özgürlüğünden mahrum geçirmesi düşünülemez, hele ki Türkiye koşullarında cezaevlerinin mevcut durumunda bu fiili bir cezalandırma halini almışken... Elbette mevzu sadece "büyük" davalar ile ilgili değil. Hakimlerin, savcıların hukuk içerisinde verdikleri bazı kararlar yanlış olabiliyor ve bir çok insanın hayatını derinden etkileyebiliyor. Bu kararlar daha sonraki süreçlerde hukukçuları ilgilendirmiyor. Yani bir davada karar veren hakim yanlış karar verdiğinde mağdur tarafa karşı ciddi bir sorumluluğu bulunmuyor ve bu durum ister istemez verilen kararlarda bir rehavete de neden oluyor.
İnsanların hayatını etkileyen sayılı meslekler vardır ve bu meslekler kutsaldır. Hekimlik gibi, adalet dağıtmak gibi, öğretmenlik gibi... Mesela doktorlar, hatalı bir karar verdiklerinde, yanlış bir ameliyat yaptıklarında çok büyük davalarla, yaptırımlarla karşı karşıya kalabiliyorlar. Hatta bunun bir adı da var: Malpraktis. Nedir bu kavram? Kısaca, hatalı tıbbi uygulama kavramı diyebiliriz. Genel bir tanımla, malpraktis; bir sağlık profesyonelinin hatalı davranışı veya görev ihmali sonucunda hastanın zarar görmesi durumudur. Bu kavram, yanlış tedavi uygulamaları veya tıbbi ihmaller şeklinde özetlenebilir ve hukuki sorumluluğu da beraberinde getirebilir. Çokça duymuşuzdur, yanlış bir ameliyat sonrası büyük tazminatlarla karşı karşıya kalan hekimleri. Peki bu Malpraktis kavramı insanların ölüm kalımla eşdeğer bir yönü bulunan, fiilen öldürmese de özgürlüğünü, ruhunu, yaşamını elinden alarak bir nevi ölüme yollayan adalet dağıtıcıları için neden uygulanmıyor? Yanlış bir karar vermenin ceremesini neden sadece hakkında karar verilen çekiyor? Neden kararı verenin bu sorumlulukta payı olmuyor? İnsanları işlerinden, eşlerinden, yaşamlarından eden kararları verenler hayatlarına kaldıkları yerden devam ederken, sorumluluk almazken, vereceği kararı "bir kere daha" düşünmezken ve yaptırımı da olmadığını bilirken, nasıl bir kavram koymalıyız ki ortaya, mağdur edilenlerin de bir hak arayışı doğsun?
Sorumluluk duymadan verilen kararların hepimizi getirdiği sonuç ortadayken, adalette bir Malpraktis tartışmasına belki başka bir medeniyette girilmez ama bizim gibi ülkelerde mağduriyetlerin yaşanmaması için bu kavramın tartışılması gerekmekte olduğunu diye düşünüyorum. Kararı verenin verdiği kararın sorumluluğunu da taşıması, verilen kararların hakkaniyeti noktasında da fayda sağlayacaktır. Çünkü kendisinin de sorumlu olacağı bir kararı verirken kim olursa olsun iki kere düşünmeye ihtiyaç duyacaktır. Bu konuyu elbette ki işin uzmanı, mesleğin biliminsanları değerlendirmiştir ancak görünen itibariyle adli bir Malpraktis kavramı bizim için konuşulmaya muhtaçtır.