R. Miraç Öztürk

DOĞA BOŞLUK TANIMAZ

R. Miraç Öztürk

Çok büyük bir tehlike ile karşı karşıyayız, fakında mısınız? Ne ekonomik kriz, ne geçim sıkıntısı, ne sağlık sorunları, ne Ortadoğu, ne savaşlar, ne de başka bir şey. Ciddi bir sorunumuz var: Umutsuzluk. Her haneye sirayet etmiş bir boşvermişlik hali. Kolay yoldan para kazanma hayalleri. Emeğin artık karşılığını bulamadığına olan kati inanç. Boşa kürek çekme hissi.

Tüm bunlar bize ne olarak dönüyor peki? Gencecik çocukların banka hesaplarını bahis şirketlerine kiralaması olarak, köşe başlarında torba tutması olarak, cebindeki her bir kuruşu kumara yatırması olarak, bağımlılık olarak, kolay yoldan köşeyi dönme hevesi olarak, suç olarak, suçlu olarak...

Neyi kaybettik dersek son yıllarda, umudu ve inancı diyebiliriz. Bunca camiye rağmen, bunca din eğitimine rağmen ahlaki sorunlarımız daha da arttık. Ahlaktan kastım iki bacak arası değil. En güzel örneği rahmetli Alev Alatlı'nın bir konuşmasında geçer: "Her yasal hak helal değildir, olamaz. İflas eden kardeşiniz evini haraç maraç satışa çıkartılan evini almanız yasal olarak uygundur ama helal değildir. İmar ruhsatı olan bir müteahhit şehrin ufkuna tecavüz ederken yasal olarak suçsuzdur ama yaptığı iş helal değildi. Keza raf ömrünü uzatmak için ekmeğin içine kanserojen madde koyan fırıncının yaptığı ambalajın üzerine koyduğu sürece yasal dolayısıyla suçsuzdur, ama helal değildir." Yani sözün özü, ahlaki olarak ciddi bir çöküşün içindeyiz ve bu çöküş bizim gibi yaşı geçmeye başlayan kuşağı değil bizden sonraki kuşağı çok daha fazla yoracak ve yıpratacaktır. Kolay yoldan para kazanma hırsı, emeğin, eğitimin, öğrenmenin artık "işe yaar bir şey olmadığı" hissiyatı doğal olarak bir süreci doğuracaktır. Bunun adına yozlaşma da diyebiliriz, çözülme de. İsmi ne olursa olsun hepimizin hayatını kökünden ilgilendiren bir sorunla karşı karşıya kalacağız. Peki, özünde sıkıntılı olan ne? Yaşadığımız düzen değil mi? Bu düzen içerisindeki çarpıklıklar değil mi sorunları da beraberinde getiren? Emeğin yok sayıldığı, eğitimin öneminin olmadığı, herkesin kolay yoldan "köşeyi dönmek" istediği bir düzende kalıcı bir toplumsal düzenden, barıştan bahsedebilir miyiz? Gençlerin bu isteklerini geri çevirecek bir malzeme yoksa elimizde, onların bu taleplerinin yerine ne koyacağız? Kötülüğe karşı iyilik, yozlaşmaya karşı ahlak diyeceğiz ancak dediğimiz yerlerde bunların esamisi okunmuyorsa, neyle mücadele edeceğiz?

Bilginin değer gördüğü, emeğin değer gördüğü  bir toplumsal düzeni yaratmak, bu düzeni bozanların yani suçlu arayacak olursak, yine bizlerin elinde. Bizim klasik hale gelen alışkanlıklarımızı törpülemek, kolayı değil doğru olanı işaret etmek ve bunun için çaba göstermek yarınlarımız için elzemdir. Televizyonlarıyla, sosyal medyalarıyla, internet ağlarıyla bizlerin ayarlarıyla oynayan, bizleri olmadığımız insanlara çeviren ve bunu normalleştiren her şeye karşı ortak bir inançla tavrımızı koymamız gerekmektedir. Aksi taktirde, doğanın geçerli hükmüne boyun eğmekten başka bir çaremiz kalmayacaktır. Doğa boşluk tanımaz. Yok oluş, biz ne kadar var olmak istemediğimizle alakalıdır ve bizler var olmakta ısrarcı değiliz.