İkinci Trump dönemiyle birlikte dünyada yeni bir dönemin başlayacağını söyleyenler haklı çıkacak gibi görünüyor.
İkinci dünya savaşı sonrası Yalta Konferansıyla kurulan dünya düzeni, yerkürenin büyük ölçüde Sovyetler Birliği ve NATO hegomanyası biçiminde ikiye bölünmesine dayanıyordu.
Önlerine haritayı açan emperyal güçler, Avrupa'yı ikiye bölmekle kalmadılar, iki defa dünyayı yangına çeviren Almanya bir daha doğrulmasın diye bu ülkeyi ikiye böldüler. Yetmedi, başkentleri Berlin'in ortasına bile duvar çektiler.
Bu düzen, Sovyetler Birliğinin 1990'larda dağılmasıyla birlikte yeni bir evreye girdi. Sovyet İmparatorluğu, Doğu Avrupa'dan, İç Asya'dan ve Kafkasya'dan çekilmek zorunda kaldı.
Onların yarattığı boşluk, Avrupa Birliği ve bağımsızlık ilan eden Türk Devletleri tarafından büyük ölçüde doldurulsa da kendilerini toparladıkça Ruslar geri dönmeye başladı.
Kırım'ın ve Gürcistan'ın bir bölümünü işgal etmekle kalmayan Putin yönetimi, Suriye, Libya, batı Afrika gibi bölgelerde bayrak göstermeye başladı.
Rusları bir yerde durdurma ihtiyacı duyan Batılılar, Ukrayna'yı kurban seçtiler. Zelinski'nin tecrübesizliğinden istifade ederek Putin'i burada savaşa çektiler.
Belli ki hedeflenen, Rusların burada alacakları yenilgiyle siyasi ve ekonomik olarak güç kaybetmesiydi. Belki de Rusların Kafkasya, Tataristan ve Asya'da yeni toprak kayıplarına uğraması amaçlanmıştı.
Bunun için büyük paralar harcandı. Donatılan Ukrayna ordusu, Rusya'ya karşı ağır kayıplar vermeyi göze alarak yaklaşık 4 yıl direndi.
Amerikalılar ve Ruslar Ukrayna'da bilek güreşi yaparken bölgesel güçler kendi gündemlerindeki konuları halletme fırsatı buldu. İsrail Filistin'de, Fas batı Sahra'da, Taliban Afganistan'da hamleler yaptı. Türkiye ve Azerbaycan, Karabağ sorununu hal yoluna koyarken Hindistan, Çin, İngiltere gibi ülkeler ise ekonomik anlamda hedeflerini yerine getirmeye koyuldular.
Bütün bunlardan sonra yeni Amerikan başkanı Trump, savaşın maliyetleriyle barışın maliyetlerini tartınca Ukrayna politikasını kökten değiştirmeye karar verdi.
Öyle anlaşılıyor ki Putin ve Trump, şimdi kendi menfaatleri doğrultusunda yeni sınırlar çizecekler.
Ukrayna'da Ruslar'a verilecek toprak tavizlerine karşılık Ruslar, Suriye'de rejim değişikliğine yol verdiler bile.
Ancak bence burada kalmayacak. Trump açık sözlü bir lider. Grönland, Panama Kanalı ve hatta Kanada'yı gözüne kestirmiş durumda.
Hatta İsrail'e destek karşılığında Gazze'nin bir turizm merkezi olarak Amerika'ya açılması talebini dahi böyle okumak lazım.
Trump, Amerikan İmparatorluğuna yeni sınırlar çiziyor. Bunu da Putin'le anlaşarak yapıyor.
Benim endişem şudur ki, Amerika kendi sınırlarını çizerken Rusya'ya başka tavizler vermekte beis görmeyecek.
NATO'yu bile kendisine yük gören ve Dünya'yı sömürgeci zihniyetle parselleyen bir kafaya sahip olan Trump'ın arzularına karşılık Ruslar'ın nereleri isteyeceğini bilmiyoruz. Çünkü Putin, çok daha ketum bir lider.
Ancak tarih okumalarıyla devlet yönettiğini söylemesine bakılırsa eski Sovyet coğrafyasındaki her yeri gözüne kestirmiş olmalı. Azerbaycan, Gürcistan, Ermeniztan, Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan, Kırgızistan ve Baltık ülkeleri endişe etse iyi olacak.
Hatta Bosna, Kosova, Moldova ve bazı Doğu Avrupa ülkeleri için bile gelecekte sıkıntılar ortaya çıkabilir.
Trump'ın bundan sonraki açık hedefi Çin, gizli hedefi ise İngiltere olursa kimse şaşırmasın.
Küreselcilerin kalesi olan bu iki ülke, birer ekonomik canavar olarak dünya ticaretini ve finans çevrelerini kontrol ediyor.
Amerika'daki Biden yönetimi Küreselci kafanın jandarması gibiydi.
Trump, bu anlayışa son vermek istiyor.
Çin ile masaya oturduğunda "Al Tayvanı, ver Avustralya'yı" derse kimse şaşırmasın.
Dünya İmparatorluklar çağına doğru yelken açıyor.
Rusya, Amerika ve Çin kendi sömürge imparatorluklarını kurarken Avrupa Birliği'nin post modern Roma İmparatorluğu gibi bir zihniyete yönelmesi gayet mümkün.
Peki bu çağa doğru yol aldığımız dönemde tarih boyunca büyük İmparatorluklar kuran biz Türkler için nasıl bir süreçle karşılaşacağız?
Kendi bölgesel İmparatorluğumuzu kurmayı başarabilecek miyiz? Yoksa sömürülenler kervanında mı yerimizi almaya zorlanacağız?
Fırsatlar ve tehlikelerle dolu bir dönem bizi bekliyor.