Akın Üner

MÜBADELE KUTLANACAK BİR ŞEY MİDİR?

Akın Üner

Çok bilindik bir türküdür: "Hey onbeşli, onbeşli... Tokat yolları taşlı" diye başlar.
Bu türkünün özellikle "Aslan yarim, senin adın Hediye." diye başlayan kısmı günümüzde diskolarda, eğlence yerlerinde oyun havası gibi çalınıp söylenir. Eğlenmeye gelenler de kendilerini piste atıp kurtlarını döker.
*
Oysa bu türkü, Çanakkale Savaşları için cepheye giderek şehit düşen 1315 doğumlular için yakılan bir ağıttır. Eski takvime göre 1315'in 1898'e denk geldiğini düşünürsek şehitlerin 17 ya da 18 yaşındaki vatan evlatları olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bir ağıtın oyun havasına dönüşerek eğlencelerde çalınır olması, apaçık bir kültür erezyonu örneğidir.
*
Buna benzer yozlaşma eğilimlerinin bir örneği de Mübadelenin yıldönümü etkinliklerinde yaşanır oldu. 30 Ocak 1923'te imzalanan Mübadele Sözleşmesinin yıldönümünde yapılan etkinliklerin anma havasından kutlama havasına doğru dönme tehlikesi ete kemiğe bürünmeye başladı.
*
Mübadele, insan takası demek aslında. Bu tanım bile başlı başına bir dram!
İnsanlar asırlardır yaşadıkları memleketlerinden sürülmüş. Doğup büyüdükleri evlerden çıkartılıp hiç bilmedikleri coğrafyalarda iptidai koşullarda yaşamaya mecbur edilmiş.

Ana babalarının mezarlarını, ektikleri toprakları, su içtikleri çeşmeleri, namaz kıldıkları camileri terk etmek zorunda kalmış.
*
Cami yerine kilise yazın, insan takasının öteki tarafını avucunuzla koymuş gibi bulursunuz.

Müslüman acı çekerken Ortodoks da aynı sebepten kan ağlamış.
Şaka değil: 2 milyondan fazla kişi takas edilmiş. Onların torunları şimdi kim bilir kaç kişi oldular!
*
Hepsinin de acısı, mübadele gemilerinde ölenlerin halleri!
Analar, soğuktan, hastalıktan veya açlıktan ölmüş bebeklerini koyunlarında saklamışlar. Çünkü her gemide birer ikişer cansız bebek, salgın hastalık korkusuyla anaların koynundan zorla alınıp Ege'nin soğuk sularına bırakılmış.
*
Sözün özü, mübadele kutlanacak bir şey değildir.
Etkinliklerin adına anma demekle iş bitmiyor. İçeriğini de bir yas günü havasında düzenlemek gerekir.
*
Mübadelenin yıl dönümünde davul zurna çalınmaz.
Diyebilirsiniz ki bu bir gelenektir! Doğru, ama davul zurna çalmak düğün, bayram geleneğidir. Cenazede ağıt okunur, davula tokmak vurulmaz.
Siyasetçilerle hora dönülmez, misafirlere zigoş oynatılmaz.
Vatandaşın gönlü olsun diye halaya katılan siyasetçiye kurulmuş tuzak gibidir bu! Yas günü davulların önünde oyuna zorlanan siyasetçiye iyilik değil, kötülük etmiş olursunuz.

İlla davul zurna diyorsanız, belki bir iki acıklı oturak havası çalarsınız. En fazla bir folklor ekibine süre verir, hadi bilemediniz stilize edilmiş tek kişilik bir efe gösterisi yaparsınız.
Ama misafirlerinizle dayı oğlunuzun, teyze kızınızın düğünündeki gibi oynayamazsınız.

Belki göç yollarında ölen bebeklerin, yollarda can veren yaşlıların, Balkan savaşlarında şehit düşenlerin aziz ruhlarına gitsin diye lokma dağıtabilirsiniz.
Ancak baklava ikram edemezsiniz!

Aksi halde etkinliklerinize katılanlar, şen şakrak fotoğraflar eşliğinde sosyal medyalarında "Kankalarımla mübadelenin yıldönümünü kutladık" tadında paylaşımlar yaparlar.
*
Son yıllarda amacından çıkma eğilimi gösteren ve ne yazık ki 102. Yıldönümü etkinliklerinde iyice baş gösteren yanlışlıkları dile getirmezsek 103. Yılda daha beterlerine tanık oluruz.

"Doğan görünümlü şahin" misali, "anma görünümlü kutlama" etkinlikleri kabul edilemez.

Çanakkale Savaşında şehit düşen on beşlilerin diskotekte anılması misali mübadillerin acılarının oyun havalarıyla hatırlanmasına müsaade edemeyiz.