Zirvesine dikilen bayrak nedeniyle daha ziyade "Bayraktepe" diye anılan Asarağaç Tepesi'nin denize bakan yamaçlarında birşeyler dönüyor!
Dört mevsim yemyeşil görkemli ağaçların serin gölgelerinde iş makinaları dolaşıyor, tabiatın süsünü acımasızca bozuyor.
Kim bilir hangi rant avcısı için ya Rab! Samsunumun toprağına, yeşiline kıyılıyor!
*
Asarağaç, 1970'lere kadar sadece Samsun'un değil, belki de Türkiye'nin en güzel köylerinden birisiydi.
Sırtını verdiği Asarağaç Tepesinde tavşanlar, sincaplar, nal gibi kelebekler oynaşıyordu.
Masmavi çırpınan Karadeniz'in büyüleyici manzarası, kireç badanalı evlerin pencerelerinden göz kırpıyordu.
Köyün eteklerinde şırıldayan Kirazlık çayında kocaman sazanlar yüzüyor, Kelkaya Tepesindeki Rumlardan kalma tarihi kilise kalıntısında ise çocuklar saklambaç oynuyordu.
Yamaçlardaki tarlalarda dünyanın en kaliteli maden tütünü yetişirken Asarağaç Tepesiyle deniz arasında serilen verimli ovalarda yetişen ürünler kamyonlarla İstanbul haline taşınıyordu.
*
Asarağaç köyü İsviçre'de olsa kartpostallık olurdu.
Japonya'da olsa, endemik bitkiler ve hayvan türleri korumaya alınırdı.
Fransa'da olsa şairlere, ressamlara, romancılara malzeme verirdi.
İtalya'da olsa turizm cenneti haline gelir, pansiyonlar ve bungalov evlerde yabancı turistler misafir edilirdi.
Amerika'da olsa "tütün ve aşk" konulu Hollywood Filmleri çekilirdi.
*
Ama bunların hiçbirisi olmadı.
Önce dünyanın en verimli alivyon topraklarının olduğu ovasına sanayi siteleri kondu. Hem bereketli toprağı hem de deniz manzarası yok edildi.
Sonra Kirazlık deresi kirletildi, zamanla tütüncülük tarih oldu.
Güzelim köy evleri alacalı bulacalı renklere boyanmış, mimari değeri olmayan beton yığınlarına yerini bıraktı.
Piknik alanı olarak değerlendirilen Asarağaç Tepesi ormanlarının bulunduğu alana Asarağaçlılar bile para ödeyerek sokulmaya başlandı.
Buraya değer katsın diye yapılan Atatürk Evi de kaderine terkedildi.
*
Eh, hal böyle olunca, güzelliklerine ve değerlerine sahip çıkılamayan cennet Asarağaç Köyü, neredeyse tüm havasını kaybetti.
*
Asarağaçlılar kusuruma bakmasın, kabahat arayacaksanız elinize çuvaldız almadan önce iğneyi kendinize batıracaksınız.
1970'lerde Türkiye'nin en güzel ve en bereketli topraklarına sahip köyü olabilecekken bugün iş makinaları ile "Hasar ağaç" haline getiriliyorsanız kabahat sizin kardeşim!
Eğer elinizdeki kıymetlerin farkına varmaz ve sahip çıkmazsanız işte böyle olur!
Asarağaç Tepesinde uçurtma şenlikleri, doğa yürüyüşleri, bisiklet turları yapmış olsaydınız şimdi çevreci kuruluşların aktivistleri iş makinalarının önüne yatardı.
Atatürk Evine el atıp köyünüze kazandırsaydınız, Cumhuriyet Değerlerini savunan herkes Asarağaç Tepesinde nöbet tutuyor olurdu.
"Asarağaç Tepesi'yle ilgili alınan meclis kararları iptal edilmediği takdirde hiçbir siyasetçiyi köye sokmayacağız ve sandığa gitmeyeceğiz" deseydiniz, bu musibet başınıza gelmezdi.
Kültür Bakanlığından aldığınız fonlarla köy meydanında havai fişek patlatıp pilav dağıtacağınıza Cenabı Allah'ın köyünüze bağışladığı zenginliklerden istifade edecek işler yapsaydınız iş makinaları sadece altyapı hizmetleri için köyünüze gelirdi.
*
Kitabın ortasından yazdım diye Asarağaçlılar kızmasın bana:
Google'da Asarağaç Tepesi deyince doğrudüzgün bir fotoğraf bile çıkmıyor karşınıza!
Onun için Nazım Hikmet'in dediği gibi, "kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!"