Siyaset yazmayı sevmiyorum, ama yerel seçimlere doğru yaklaşırken okuyucunun ilgisi de ister istemez o tarafa kayıyor. Bizim gibi kalem işçileri de mecburen köşelerini mürekkebi siyaset kokan yazılarla dolduruyor.
Malzeme gani olunca, kolayımıza gidiyor, iki üç günde bir siyaset yazısı patlatıyoruz!
Bugün klavyenin başına kurulunca "nerden başlasam" diye düşündüm.
Cemil Deveci niye Mehmet Özdağ'ın telefonlarına çıkmıyor? "Koca belediye reisi telefonu sessize alır mı?" filan diye iki satır yazayım dedim.
Sonra sosyal medyadan komşu olduğum İyi Parti Büyükşehir Adayı İmren Nilay Tüfekçi'nin paylaşımları önüme düştü.
Cemil Abi mevzusundan vaz geçtim.
Anacığım hep söyler: "Elalemin aile içi kavgalarına karışma, sonra barışırlar, sen kötü olursun" diye.
Hem muhalefet kendi kendine yeterince muhalefet ediyor, bana ne hacet?
En iyisi mi biraz daha yumuşak bir konu seçeyim. Bak kadıncağız uğraşıyor, didiniyor. İki kelam onu yazayım dedim.
Sonra kendi kendime şunları mırıldandım:
BİR: Acaba güncel hayatında kendisine İmren denmesi mi tercih ediyor, yoksa Nilay mı? Yoksa iki ismini beraber mi kullanıyor?
İKİ: Bed bakışlı, çatık kaşlı siyasetçilerden sonra gözlerinin içi gülen bir siyasetçi görmek de varmış.
ÜÇ: Tam Finlandiya'da başbakan olacak siyasetçi! Oralarda doğsa en kötü Helsinki belediye reisi olurmuş.
DÖRT: Herkes çok parası olduğunu konuşuyor. İyi de züğürtlerin çeneleri düşükse ne yapsın kadıncağız?
BEŞ: Kampanya görsellerini kim hazırlıyor acaba? Becerikli birisi olduğu belli.
ALTI: Atakum sahilinde gençlere ısmarladığı filtre kahvelerin de kırk yıl hatırı var mıdır?
YEDİ: Samsunlular gelinlerini sever, ama oy verecekler mi bakalım?
SEKİZ: Siyasete atılmadan önce hangi takımı tutuyordu acaba?
DOKUZ: Bulgaristan kökenliymiş. Neresinden acaba? Pomak mı, Yörük mü, Tatar mı? Bir tahminim var ama... Neyse, seçimler hele bir geçsin, sorar öğreniriz.
ON: Keşke eteklerini çekiştiren malum kızancıklarla arasına az mesafe koyabilse. O zaman çok daha fazla hemşehrisi onu "kızçemiz" diye benimseyecek.