Bu yazıyı kaleme alırken doğuştan dahil olduğum Balkan camiasının belli bir kesiminden tepki alacağımı hesap etmiyor değilim.
Olsun varsın. Alıştık artık.
Doğru söyleyenlerin sürgün yeri belli, bizim de nicedir ikametgahımız onuncu köyde...
*
Bilenler bilir, Cumhuriyetimizin tarihi ile mübadelenin tarihi beraber yazılmış.
Lozan Anlaşması, nasıl Türkiye'nin tapu tescil belgesiyse iki milyon kişinin ve onlardan dünyaya gelen nesillerin kaderinin yazıldığı bir tür milletlerarası fermandır.
*
Bir mahalleden ötekine taşınırken bile ne zahmetler çekiyoruz , öyle değil mi?
Geride bıraktığımız evin hatıraları nasıl da içimizi yakıyor, sokağın havasını nasıl da arıyoruz.
*
Heyhat!
Bir de Balkan Savaşlarının, Dünya Savaşının ve Kurtuluş Savaşının tam on sene yangın yerine çevirdiği yıkılmış bir İmparatorluğun ardından memleket değiştirdiğinizi düşünün.
Doğup büyüdüğünüz köyü; ananızın, babanızın, evlatlarınızın, eşinizin mezarlarını bir daha görmemecesine terk ettiğinizi hayal edin.
Gittiğiniz yerde, kendi seçmediğiniz bir evde, huyunu suyunu bilmediğiniz insanların arasında ve iklimine yabancı olduğunuz bir yerde sıfırdan hayatlar kurmaya çalıştığınızı düşünün.
Böyle zorluklar çekmiş bir ailenin evladı olarak hayata tutunmaya çalıştığınızı var sayın.
*
2023 yılı, bu acıların yüzüncü senesiydi.
Ve dahası bu yaşamış yüzbinlerce aileden olma on milyona yakın kişi için duygusal bir yıl dönümüydü.
Beklersiniz ki bu yıl dönümünde mübadeleyi anlatan sinema filmleri, diziler çekilsin.
Heykeller, anıtlar dikilsin.
Müzeler, kültür merkezleri açılsın.
Marşlar, ağıtlar, şarkılar bestelensin.
Köprülere, havaalanlarına, tünellere isimler verilsin.
*
Bunların hiç birisi olmadı.
Hoş, koskoca Türkiye Cumhuriyeti'nin de yüzüncü yılıydı. Ülkenin kuruluşunun yüzüncü yılı için ne yapıldı ki mübadelenin yüzüncü yılı için bir şeyler bekleyelim.
*
Hakkını yemeyelim.
Lozan Mübadilleri Vakfı, Bursa'daki kardeş STK'larla beraber oldukça güçlü ve başarılı bir yüzüncü yıl etkinliği yaptı.
Samsun Mübadele Derneği de üst üste dört beş ses getiren etkinlik gerçekleştirdi.
Bunun dışında çeşitli illerimizdeki dernekler tarafından bazı kayda değer etkinlikler yapıldığına da tanık olduk.
Ama bütün bunlar rüzgarda savrulan yaprak misali uçup gitti.
Derenin kumu kadar olsun, geride hiç bir iz bırakmadı.
*
En azından saydığımız bu kuruluşlar karınca kaderince bir gayret gösterdiler.
Hiç birşey yapmadan ölü taklidi yapanlara ne demeli?
Bulgaristan, Makedonya, Bosna göçmenlerine sözüm yok. Onlar alınmasın.
Koskoca Konfederasyonun mübadelenin yüzüncü yılı için birşeyler yapması adına bizimkiler ne yaptı Allah aşkına?
*
Yapılanları geçtik, bir de yıkılanlar var.
Türkiye'nin ilk mübadele müzesi diye övündüğümüz Samsun'un Alaçam ilçesindeki mübadele müzesi "tadilat bahanesi" ile yüzüncü yılı kapalı geçirdi.
Kapı kapı siyasetçileri dolaşıp onlarla boy boy fotoğraf çektirmeyi marifet zanneden İrlandalı Mübadiller (!) ağızlarını eğip "müze" demeyi beceremediler.
Ak parti - kara parti, iyi parti - kötü parti demeden siyasi parti koridorlarının tozunu boş yere yutup şişmanlamış egolarınızı tatmin etmekle Balkan cemiyetçiliği olmuyor.
*
Allah'tan hala siyasetçinin huzuruna çıkıp itiraz edecek medeni cesareti gösteren hakiki cemiyetçilerimiz de var.
Kentin Valisine "tadilat bitince müze açılacak" diye söz verdirten kızçelerimiz, kızancıklarımız da mevcut. Mümin Agalar, Mümine Teteler'in aziz hatıraları için canını dişine takan Samsun Mübadele Derneğinin yöneticilerine teşekkür borçluyuz.
Velakin, tetelerimin yüz senelik bindallıları, Agacıklarımın Bulgar çetelerine patlamış piştovları, memleketten getirilmiş göz nuru Kuranı Kerimler hala depolarda tozlanıyor.
Bakalım Devlet Baba, verdiği sözü ne zaman tutacak?
*
Yüzüncü sene böylece ıskalandı, geldik yüz birinci seneye.
Yüzüncü sene başarılamayanlar yüz birinci sene yoluna girer mi, derseniz...
Olabilir tabii.
Bunun için Mübadil Camiasının aslına dönüp "Evladı Fatihan" ruhunu hatırlaması lazım.
Yoksa "kaçamak" yapmayı "çapkınlık" zannedenlerle yüz değil, bin sene geçse ne olacak?
Kızçelerin feracelerine, kızancıkların bellerindeki kuşaklara saklayıp getirdikleri Urumeli dağlarının çiçek kokulu deli rüzgarını yeniden yakalamak gerek.
Hasbelkader Balkan kanı taşıdıkları halde bu ruhtan, bu rüzgarlardan, bu sevdadan bihaber olanlar ne zaman kendisine çeki düzen verecek?
Ey gidi Rumeli efelerinin, Debreli Hasanların, Osman Nevreslerin, Sadık Ahmetlerin torunları!
Titreyin ve kendinize gelin be yav!