Samsun bir sahil şehri... Anadolu'nun Dünyaya açılan kapısı olmaya aday bir şehir.
Biz bunu söyleyince birçokları "ekonomik bağlamda" yorumlayacaktır. Ancak şurası açık ki, kültür ve sanat bağlamında dünyaya açılan bir kapı değilseniz ekonomik anlamda açacağınız kapı, "görgüsüzlük" üzerine bina edilecek ve asla kalıcı olmayacaktır.
Samsun'un türküleri var, zengin bir folkloru var, sanat tarihi anlamında değerli bir mimari kültürü de bulunuyor.
Ancak Samsunlular bu değerlere sahip çıkamadılar. Bir iki popüler türkü, düğünlerde oynanan birkaç figür ve şans eseri kurtulan bir iki konak hariç geçmişini betona gömen bir şehir olduk.
Üstelik bunların yerine de pek bir şey koymuş değiliz. Son 30 yılda Samsun için yazılmış bir şarkımız yok, birkaç roman var ama edebiyatçılarımızın elinden tutan yok, Samsun'da çekilmiş bir sinema filmi ya da dizi yok, Samsun için söylenmiş akıllarda kalan bir şiir yok... Hele mimari estetik anlamında resmen çuvalladığımızı söylemek zorundayım. Koskoca bir beton kent olduk, vesselam.
Kültürü yaşatmak için çabalayan STK'ların ellerinden tutulmuyor.
Sanatçı yetiştirmek şöyle dursun STK'ların korolarından on binlerce lira konser başı kira talep ediliyor. Derneklerin kurduğu müzeler, anı evleri ve diğer kültür yuvaları desteklenmiyor.
Samsun konservatuvarı, bir zamanlar Türkiye'nin en önemli sanatçı yetiştiren kurumuydu, şimdilerde eski günlerini özlüyor.
TÜYAP kitap fuarı kan kaybediyor, yazarlarımızı desteklemek şöyle dursun, eğer kültüre üç beş kuruş harcanacaksa, -o da ideolojik bakışla, tanınmış bazı kültür adamlarını günü birlik etkinlikler için kente getirmek hariç hiçbir iş yapılmıyor.
Siyaset dünyasının, hangi görüşten olursa olsun, şunu kavraması lazım:
Samsun, eğer sanatçı ve kültür adamı yetiştiremiyorsa, yetiştirdiklerine sahip çıkmıyorsa ve kültür-sanat bağlamında yeni eserler üretemiyorsa, hiçbir zaman bir marka şehir olamaz.