Bu yıl sekizincisi düzenlenen Tüyap Karadeniz Kitap Fuarına ilk yıldan beri düzenli katılan bir yazar olarak kentimizin kültür hayatına ne kadar değer kattığını en iyi bilen kimselerden birisiyim.
Haliyle fuarın her geçen sene daha büyük ilgi görmesini arzu ederim.
Ancak fuarımızın özellikle Pandemi sonrası giderek kan kaybettiğini üzülerek görüyoruz.
Fuar için önceki yıllarda gelen birçok büyük yayınevinin bu sene olmadığını görüyoruz. Önceki senelerde imza günü için ünlü edebiyatçıların akınına uğrayan fuarda bu sene tanınmış yazarları gözlerimiz boşuna aradı.
Bu yazıyı kaleme aldığımda dokuz günlük fuarın altı günlük bölümü sona ermişti. Muhtemelen son üç gün çok daha canlı olacak ve hatta ziyaretçilerin belli saatlerde yığıldığına tanık olacağız.
Ancak fuarın son günlerindeki bu sıkışıklıklar aldatıcı oluyor.
Kitap satışlarına çok da yansımayan bu aşırı kalabalık ortamlar, standları doyasıya gezmek, zamanını özgürce kültür havası soluyarak geçirmek isteyen kitapseverlerin de istediği bir ortam olmuyor.
Dokuz günlük fuarın geride kalan altı günü katılım önceki yıllara göre yarı yarıya düşüktü.
Kitap satışları ise stant görevlilerinin aktardığına bakılırsa üçte bir oranına gerilemişti.
Bu durumda gelecek yıllarda hem yayınevlerinin hem de yazarların ilgisinin giderek düşeceğini ön görebiliriz.
Korkarım böyle giderse kitap fuarımız, bir takım ideolojik yayınevlerinin, test kitapları satan dağıtımcıların ve yerel sivil toplum kuruluşlarının boy gösterdiği bir çizgiye bürünecek.
Ekonomik krizin derinleşmesi, kitap okumaya ilginin azalması, fuarın ulaşımındaki zorluklar, yeterli duyurunun yapılmaması, okulların eskisi kadar çaba göstermemesi, bu sene iyice belirginleşen iklim krizine kentimizin altyapısının cevap vermekten uzak olması gibi çok sebep gösterilebilir.
Ancak son tahlilde büyük bir kan kaybı yaşandığı inkar edilemez.
Peki neler yapılabilir?
Bence burada sorumluluk alması gereken üç makam var.
Birincisi ev sahibi Tüyap!
Bu fuarın vatandaşın nispeten cebinde para olan 15 Ekim tarihine alınması, en az 3-4 tanınmış yazarın gelmesini sağlamak üzere girişimler yapılması,
Fuar alanında stant planlamasında bazı değişiklikler tasarlanarak test kitapları satan bölgenin ayrılması,
İdeolojik yayınevlerine daha az itibar edilmesi, yerel kuruluşların stantlarının amatörce bir görüntü vermemesi için önlem alınması ve elbette daha güçlü duyuru yapılması önerilebilir.
İkinci makam ise Valilik!
Sayın Vali, fuar öncesinde demeç vererek, kamu kuruluşlarını motive ederek ve tabii ki bizzat katılarak fuara değer verdiğini hissettirmeli.
Belediyelerin fuara katkısını arttırmak için de Vali beyin devreye girmesinde fayda var.
Örneğin, fuarın kapısında Büyükşehir Belediyemizin bir etkiniğinin duyurusu var: Bir hafta on gün sonra yapılacak bir toplantıya ünlü tarihçi İlber Ortaylı'nın geleceği yazıyordu.
Vali bey ricacı olsa, İlber Ortaylı Büyükşehir Belediyesinin misafiri olarak fuara gelip bir konferans verse ve kitaplarını imzalasa iyi olmaz mıydı?
Emin olun Büyükşehir Belediyesi için de bu daha etkili bir iletişim hizmeti olarak hafızalarda yer edinirdi.
Benzer biçimde merkezdeki 4 belediye de 4 ünlü yazarımızı getirmiş olsa, emin olun Tüyap Kitap Fuarının ziyaretçi sayısı en az iki katına çıkardı.
Peki "üçüncü makam kim?" derseniz ki bence en önemlisi o: Samsunlular!
Arkadaş, kabul; ekonomik sıkıntı, ulaşım sorunu, sel tehlikesi filan işimizi zorlaştırıyor.
Ancak böyle giderse fuarımız 2-3 yıl sonra önce yerelleşir, sonra da sıradanlaşır, eski tadı kalmaz.
Bundan bana ne demeyin.
Kültür alanında kan kaybeden Samsun'da bundan her sektör olumsuz etkilenir.
Sadece turizm, eğitim, hizmet sektörleri değil!
Emin olun arazi değerleri bile azalır!
Kitap okuma oranının yüksek olduğu Muğla, Antalya, İzmir, Tekirdağ ve Eskişehir'deki sosyoekonomik durumun nispeten yüksek olması rastlantı değil.
Onun için güzel kardeşim; Tüyap Kitap Fuarına gidin ve karınca kaderince kitap alarak katkı verin.