Seçimlerin ikinci turuna günler kala heyecan dorukta, her iki aday da kazanabilmek için ellerindeki tüm kartları açıyor. Bu hamlelerden birisi de Balkan kökenli seçmenlerin gönüllerini çalmak gayesiyle yapılan "Rumeli buluşmaları" tertip etmek.
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz günlerde İstanbul'da Rumeli kökenli vatandaşlara yönelik büyük bir salon toplantısı yaptı.
Rakibi Kemal Kılıçdaroğlu da benzer bir buluşmayı seçime günler kala, yanına Ekrem İmamoğlu ve Meral Akşener'i alarak düzenleyecekmiş.
***
Niye Rumeli göçmenleri için yapıyorlar bunu da mesela Kafkas kökenliler, Aleviler ya da Doğu Karadenizliler için yapmıyorlar, hiç düşündünüz mü?
Bunun çok makul bir açıklaması var: Rumeli kökenli vatandaşlar, büyük ekseriyetle partizan değildir. Sandığa gittiklerinde ezbere oy kullanmazlar. Kararlarını seçimden seçime değiştirebilirler. Hiçbir siyasetçiye sonsuz kredi açmazlar. Yanlış yaptıklarına inandıkları siyasetçiyi sandıkta cezalandırırlar. Sürü psikolojisiyle hareket etmezler. Aynı evde karı koca, baba oğul, anne kız farklı partilere oy verebilir; gayet normal karşılanır.
***
Hal böyle olunca burun buruna geçen bir seçimde Rumeli göçmenlerinin "yüzer gezer olmasıyla bilinen" oy havuzuna göz dikmeleri gayet normal.
***
Seçimden seçime de olsa hatırlanmış olmanın keyfi içindeki İstanbul'da yaşayan bir hemşerim beni aradı: "Gördün mü be aganın?" dedi, "Nasıl da gıymete pindi bizim gızancıklar. Bi rey fazlaca alcam diye epçiği birden sıraya girdi!"
Ah be Tetemoğlu! Seçime üç gün kala sıraya girdiler ama koskoca İstanbul'da kaç Balkan kökenli milletvekili adayı gösterdiler, İstanbul'da kaç tane Rumeli kökenli belediye reisin var, sen ona bak!
Benim oyumu isterken gel bakalım gızanım, gel bakalım gızçem...
Beni temsil edecek adamları belirlerken üj bej adım uzakta dur!
***
Aslında ben bu Balkan kökenli, Kafkas kökenli, Yörük kökenli, Manav kökenli, Kürt kökenli seçmen işinin de artık son demleri olduğunu düşünüyorum. İnsanların köyden kente göç etmeleri, aradaki kültürel farkların azalması ve gençlerin ailelerinin seçtikleriyle değil kendi tercih ettikleriyle evlenmeleri gibi sebeplerle topyekün melezleştik.
Bilhassa metropollerde etnik geçmişine bakarak oy kullanan neredeyse kimse kalmadı. Yakındır, Anadolu'da da böyle olacak.
Bu da Türk milletinin bütünlüğü açısından bir kayıp değil kazanç aslında.
***
Bakın, isim vermeden yazalım:
Balkan kökenli olduğunu her fırsatta söyleyen bir siyasi parti liderinin eşi Rizeli.
Türkiye'nin ilk kadın Rumeli derneği başkanı hanımefendinin eşi Doğu Karadenizli.
Orta Karadenizde kendisini "mübadillerin kralı" diye pazarlayan arkadaşımızın eşi Amasyalı.
Seçimi kaybedince kendisine naylon mübadil derneği kuran muhteremin anası Oflu.
Samsun'da yüz altmış sekiz bin oyumuz var diye yazılar döşenen gastecinin hanımı Çerkes.
Çok başarılı bir hemşeri derneğimiz var: Başkanının eşi Sinoplu ve yenge hanım birçok Balkan kökenliden daha fazla katkı sağlıyor.
***
Örnekleri çoğaltmak mümkün, hayatın güzellikleri bunlar. İnsanlar yuvalarını kurarken tabii ki sevgi ve saygı bağları üzerine bina edecek. Yoksa eşinizin nereli olduğu mevzusu bir ayrıntıdan ibaret.
Dahası bu örnekler sadece Balkan kökenliler için değil tüm hemşeri dünyaları için geçerli.
Kırım savaşı ve Çerkes soykırımının üzerinden 6 nesil,
93 harbinin üzerinden 5 nesil,
Balkan harbi ve mübadelenin üzerinden 4 nesil,
İnsanların yüzde 60'ının köylerde yaşadığı yıllardan bu yana 3 nesil geçti.
İnsanlarımız aileler kuruyor, hem çoğalıyor hem de kaynaşıyor. Ne güzel işte.
***
Ha bir de bu hemşeri dernekçiliğinin her geçen gün cıvıdığına dair örnekler var. Yazsak dört başı mamur bir köşe yazısı daha çıkar.
Şimdilik bir örnek verelim de sonra belki gene bir gün kaleme alırız:
İnanmayacaksınız ama bana anlatılanlar doğruysa bizim oralarda bir hemşeri derneğimizin başkanının bizzat kendisi bile Balkan kökenli değilmiş! Acaip bir durum.
***
Konumuza dönecek olursak: Artık Mübadil, Boşnak, Pomak, Bulgaristan Türkü, Arnavut, Kırım Tatarı, Terekeme, Çerkes, Arap, Kürt, Laz, Yörük filan diye keskinleşmiş etnik ayrımların dönemi bitiyor.
Kendi vatandaşlık havuzu içinde doğal olarak melezleşen Türk toplumunun evlatları yavaş yavaş "aile tarihimde Rumeli'den göç, Çerkeslik, Karadenizlilik, Çukurovalılık var" diyecek. "Bir ninem Artvinli, öteki İzmirli. Bir dedem Vanlı öteki Edirneli."
***
Türkiye'yi bekleyen tehlike, "Öz be öz Türk vatandaşları ile dünyanın dört yanından ülkemize sokulan sığınmacılar" biçiminde keskinleşen bir fay hattı oluşmasıdır.
Asıl tehlike budur ve bu tehlikenin bertaraf edilmesi siyaset üstü bir görevdir.
Sayın Cumhurbaşkanı adaylarının da toplumdaki bu gerilimi gördüklerini konuşmalarından ve vaatlerinden anlıyoruz zaten.
***
Sözü Rumelililerden açmışken ekleyelim.
Biz "aile tarihinde Rumeli'den göç öyküsü olanlar" siyaset dünyasından şunları bekler:
Türk milletini ayrıştırmayın.
Atatürk ilkelerini gönülden benimseyin.
Kimsenin giyimiyle, kuşamıyla, inancıyla, etnik kökeniyle uğraşmayın.
Türk milletine daha iyi eğitim, sağlık, adalet ve belediyecilik hizmeti üretin.
Ekonomiyi düzeltin, terör örgütlerine ve onların siyasi uzantılarına taviz vermeyin.
Rumeli kökenlileri ötekileştirmeyin. Sosyal medyada, camii hutbelerinde, meclis kürsüsünde, orda burda Ruemi'den gelenlerin Müslümanlığı, Türklüğü, hayat görüşü gibi konularda iftiralar atan, kin kusan ve ırkçılık yapanlara müsaade etmeyin.
Balkan ailesinin içerisine gündelik siyasetin saikleriyle ya da kişisel kariyer beklentileriyle nifak sokan küçük adamlara pirim vermeyin.
Rumeliden getirdiğimiz hatıraları canlı tutmak ve yaşatmak için sanatçılarımızı, kültür adamlarımızı destekleyin.
***
Bir de Samsun'a özel ricamız var: Alaçam'daki Mübadele Müzemizi yeniden açın, "çok masraflı, gelen giden az" filan diyerek bizi ne olur daha fazla incitmeyin.
***
Ez cümle: Biz aile tarihinde Balkanlardan göç öyküsü bulunanlar, Atatürk'ün "Ne mutlu Türküm diyene" öz deyişine ve anayasadaki Türklük tanımına canı gönülden bağlıyız. Ay yıldızlı Türk bayrağının gölgesinin değdiği yer yere "vatanım sensin" demeye devam edeceğiz.
Seçimlerin aziz Türk milletine ve Cumhuriyetimize hayırlı olması dileğiyle.