Ben ekonomist değilim. Enflasyon, finansman, faiz, döviz, möviz... Ben anlamam o işlerden.
İşimi gücümü bilirim. Maaşımla ayın sonunu getirebiliyor muyum, çoluk çocuğumu onuruyla yaşatabiliyor muyum, aklım o kadarına erer.
Merkez Bankası şunu yapmış, ticari kredi oranları şuymuş, sigorta fonuymuş, varlık bilmem nesiymiş, hiç bilmem...
***
Benim hiç o kadar param olmadı ki...
***
Birkaç yıl Samulaş Genel Müdürlüğü yapmıştım. Şirketin yönetim kurulu başkan yardımcısı Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri rahmetli Kenan Şara'ydı. Her ay sonu makamına uğrar, kendisine basit bir bilgi notu verirdim.
Bir tarafta gelir hanesi vardı: Geçen ay şu kadar para kazandım.
Öbür yanda, mecburi giderler... Maaşlar, elektrik - doğalgaz - akaryakıt parası, belediyeye ödenen kira, (benden önce alınan) banka kredisinin taksitleri, yedek parça - sarf malzemesi giderleri...
Aradaki fark ise kasa durumu... Genellikle üç beş kuruş fazla çıkar, onunla da yettiği kadar şirketin ihtiyaçlarını görürdük. Personelin kıyafetleri, ofis giderleri, temizlik malzemesi filan...
Ekonomik tabloyu görünce, gereksiz personel alımı, ona buna ücretsiz taşımacılık filan gibi konuları pek dile getiremezdi.
Söylediği zaman derdim ki, "Kenan Abi, ben bu tabloyu her ay kendi evimde de aynen böyle çıkartırım. Eğer paramız varsa tatile gideriz, ailece yemeğe çıkarız, eskiyen mobilyaları değiştiririz. Yoksa, hanımla birbirimize bakar, öncelikli olmayan işlerimizi erteleriz."
Rahmetli o zaman bana "Tamam, biz de seni Samulaş'ın bütçesini evinin bütçesi gibi gördüğün için orada tutuyoruz." derdi. Allah şahit, pek de işime karışmazdı.
***
Bizim memleketin bütçesi oldum olası iyi değildir. Lakin son zamanlarda iyice işler sarpa sardı.
Ben televizyonların, oralarda konuşan yorumcuların, haberlere çıkan hükümet adamlarının yalancısıyım: Yabancılar bizden pek haz etmedikleri için her fırsatta ekonomimize saldırıyormuş. Yoksa işlerin çok kötü olduğundan değil ha...
Arada istemez takımından birileri de çemkiriyor, "bunlar bu işi kıvıramıyorlar" filan diye...
Hangisi doğru ben bilmem. Dedim ya benim aklım o kadarına ermez.
***
Son zamanlarda zaten pek de iyi gitmeyen memleketin para pul işleri, şu korona davası çıkınca hepten bozuldu. Berber, lokantacı, çaycı, dönerci, AVM'de çalışanlar filan evine ekmek götüremedi. Özel okullar, kreşler, esnaflar, taksiciler, dolmuşçular derken herkes bir darbe yedi.
Millet iyi olmayınca devlet nasıl olsun? Haliyle döviz uçtu, altın havalandı, faturalar pahalandı.
Aklı erenler, "IMF'ye gitmeyiz" dediler, "Faizleri arttırmayız" diye inat ettiler. Vardır bir bildikleri...
İyi de değirmen durdu, buğday nasıl öğütülüp un yapılacak?
Merkez bankası Türk Lirası lazım olanı matbaaya gönderip gıcır gıcır bastırdığı paralardan ödüyor.
Ama döviz işi yaş. Kâfirle iş yapana da illa döviz lazım.
***
Anladığım kadarıyla bir iki yere sorup soruşturdular, ama kâfir kâfirliğini yaptı. "Hey Corc, versene borç" dediklerimiz "Olmaz Maykıl, bende de yok!" cevabını verdi.
O vakit, SWAP diye bir icat çıktı. Dedim ya ben anlamam. Ama okuyup soruşturunca öğrendik: Sen TL veriyorsun, onlar da faizle sana döviz veriyor. Vadesi gelince sen dövizleri, o da TL'yi geri ödüyor. Biraz da faiz veriyorsun, orasını karıştırma.
Katarlılar bizimkilerle anlaşmış. Japonya, Çin gibi bir iki ülke ile de görüşmeler sürüyormuş.
Anlaşmalar oldukça döviz açığımız kapanıyor, o vakit biraz nefes alıyorsun yani...
***
Rahmetli babam derdi ki, "Ne borç al, ne borç ver!"
Senin boyun bir yetmiş iki... Ama baktın ki yorgan kısa geliyor, kır dizini öyle uyu...
Anan baban, kardeşlerin istisna... Kimse sana sevabına borç vermez.
***
Onun için derim ki ne Katarlılar ne de başkası...
Ramazan günü SeWAP olsun diye bize para vermez...