Akın Üner

EVİN DANASINDAN ÖKÜZ OLMAYINCA...

Akın Üner

Bilenler bilir… Meslek hayatımın ilk altı yılını Karayolları Genel Müdürlüğünde geçirdim. O yıllarda kurumun efsanevi genel müdürlerindenYaman Kök ile çalışma imkanı da buldum.

 

Günlerden bir gün, önümüze onun imzasıyla bir genelge ulaştı. Otoyol inşaatları ve işletmesinde elektronik teknolojisinin kullanılmasına ilişkin talimatlar vardı. Genelgeyi görünce çok şaşırdım, çünkü altı ay önce benim otoyollar daire başkanına sunduğum raporda yer alan öneriler neredeyse noktasına virgülüne dokunulmadan genelge haline gelmişti.

 

Kendi kendime “nasıl yani?” diye sormadan edemedim. Çünkü verdiğim o rapora daire başkanı hiç kulak asmamış, on beş gün sonra da sekreteri raporu bana geri göndermişti.

 

Neden sonra aynı raporu Karayollarına danışmanlık yapan Japon uzmanlarla “bir çay içimi sürede” yaptığımız ayaküstü sohbette çekik gözlü meslektaşlarıma verdiğimi hatırladım. Belli ki Japonlar önerilerime değer vermişler, bizim üst yönetime sunmuşlardı.

 

Aradan yıllar geçti, bu anekdotu Yaman Abi’ye anlatma fırsatım oldu. Gülümseyerek, “Biz neden Japon uzmanlara para veriyoruz biliyor musun?” diye sordu. Sonra da cevap vermemi beklemeden ekledi: “Bir bürokrat olarak doğru bildiklerimizi bayındırlık bakanına anlatmaya çalışınca bizi dinlemez. Ama elin adamı aynı doğruları söyleyince hayata geçirmek için bir an bile tereddüt etmezler!”

 

                                                    ***

 

Türk Ocağındaki konferanslara gitmeyi seviyorum, ama gel gör ki her zaman fırsat olmuyor. Geçen cumartesi günü çarşı pazar işini biraz ihmal edipDoç. Dr. Kürşat Yıldırım’ın Çin ve Türk kültürünü karşılaştıran konferansına vakit ayırdım.

 

Dönüşte aklımda kalan, Kaşgarlı Mahmut’un Divanı Lügati Türk’te yazdığı “evdeki buzağı öküz olmaz.” sözüydü.

 

Bu gün Anadolu’nun birçok yerinde “evin danasından öküz olmaz” diye atalar sözü olarak kullanılan bu cümle, Türk Milletinin 1072’den bu yana dünyaya bakışının hemen hiç değişmediğinin kanıtı gibi!

 

                                                      ***

 

Hakikaten de öyle değil midir?

 

Evlat kaç yaşına gelirse gelsin, ana babasının nazarında hala küçük çocuk muamelesi görür.

 

Akrabadan, konu komşudan, mahalleden biri makam elde etse, “bizim elimizde büyüdü, dünkü çocuk” filan denir.

 

Askerde tertipçilik vardır. Üst tertip, kendinden sonra gelenleri ezmeyi hak kabul eder.

 

Çalışma hayatında farklı değil ki… Gençlerin önü kesilir, boyunun çok uzaması istenmez.

 

                                                   ***

 

Sahi Samsun’da kamu kurumlarında kaç Samsunlu bürokrat, üst düzey idareci pozisyonunda?

 

Belediyelerde bile Samsunlu bürokrat olmak geçer akçe olmaktan çıktı!

 

                                                     ***

 

Adı lazım değil, eski kafadan bir sendikacı abim vardı. “Siyasetin ve cemiyet hayatının birinci kuralıdır. Yanında senden akıllı adam tutmayacaksın. Babanın oğlu olsa, ya sana uyacak ya da kafasını koparacaksın!” deyip dururdu.

 

                                                      ***

 

Bizdeki bu anlayışın, toprağa düşen tohumların filizlenmesine, yanlışlıkla filizlenenlerin kök salıp gelişmesine yardımcı olmadığına şüphe yok…

 

Bu kafaylaa, sanayide çırakların usta olması, üniversitede araştırma görevlilerinin profesörlüğe yükselmesi, siyasi partilerin gençlik kollarındaki gençlerin seçilecek noktalardan aday olabilmesi zor tabii…

 

Ama bunun bir de görülmeyen, hesaplanamayan zararları olduğu açık:

 

Türkiye’deki neredeyse her kamu kurumu, kendi yetişmiş elemanlarına kulak kabartmak yerine dışardan kimselere akıl sormayı marifet sayıyor.

 

Raporlar, etütler, projeler, analizler… Her birine kamu kaynakları ödeniyor.

 

Oysa bu işler için kurulan danışman firmalar, vitrinlerinde bir iki uzman tutsalar da asıl işi çoğunlukla yeni mezun gençlere yaptırıyorlar. Kamuda çalışanlar, aynı okullardan mezun oldukları ve sahadaki meseleyi fiilen yaşayıp gördükleri halde onlara fikrini kimse sormuyor. Nice yetenekli genç, bürokrasinin çarkları arasında körelip gidiyor.

 

                                                     ***

 

Bu işin bir de yabancı danışmanlık firmalarıyla ilgili boyutu var…

 

Türkiye’ye gelen uluslararası müşavirlik sözleşmelerine bakın; genellikle “hibe danışmanlık hizmeti” alınmıştır. Kâğıt üzerinde beleş yani!

 

Ama elin oğlu aptal mı? Sana bedava danışmanlık hizmeti verirken şartnamelere öyle hükümler sokar ki… Günün sonunda görürsün ki, yatırım kredisinden müteahhide kadar tüm işlemler, hizmet aldığın danışmanlık şirketinin ülkesinden seçilmiş!

 

                                                     ***

 

İletişimden bankacılığa, silah teknolojisinden köprü inşaatlarına, nükleer santrallerden hızlı trenlere, televizyon kanallarından süper ligdeki topçulara kadar memleketin her köşesi neden yabancıların elinde sanıyorsunuz?