24 Kasım'ın öğretmenler günü olduğunu bilmeyen yoktur. Ben de bu vesileyle İlkadım Atatürk Ortaokulunun üç kıymetli öğretmeniyle söyleşi yaptım.
Yaptığı etkinlikler ve projelerle son yıllarda fark yaratan bu okulumuzun sadece öğretmenlerden oluşan bir korosu var. Bu koroda yer alan ve mesleklerini yaparken aynı zamanda şarkılar söyleyerek neşe saçan, sanatkâr ruhlu üç öğretmeni okuyucularımıza takdimimdir efendim:
***
ERTAN ERDEN, 26 yıllık bir teknoloji tasarım öğretmeni... İstanbul'da mesleğe başlamış. Sonra Sinop Ayancık'ta görev yaptıktan sonra sekiz yıldır Atatürk Ortaokulunda çalışıyor. Şöyle boylu poslu, yağız bir adam... Ancak cüssesiyle tezat, sanatçı nezaketiyle konuşan, kendisini çok iyi ifade eden kibar bir beyefendi!
'Daha önce profesyonel olarak müzik yaptınız mı?' diye sorarak başladım söyleşiye. Konserde 'işte öyle bir şey' isimli parçayı söylemişti. O kadar yumuşak bir ses rengi vardı ki eminim gözleri kapalı dinlense mikrofonda gerçekten Erol Evgin olduğu zannedebilirdi.
'Gençliğimde Sakarya'da türkü kafelerde sahne almıştım.' cevabını verdi. 'Kıbrıslı iki arkadaşımla birlikte kurduğumuz amatör bir gurubumuz vardı. Onlarla çalıp söylerdik. Ancak öğretmenliğe atılınca müziği tamamen bıraktım. Evde, arkadaş arasında mırıldandığım oluyordu ama o kadarını herhalde herkes yapıyordur.'
Atatürk Ortaokulunun 24 Kasım haftası vesilesiyle verdiği konser, İlkadım İlçesinde yıl içerisinde vefat eden öğretmenler ile eğitim şehitlerimize atfen yapılmıştı. 'Bildiğim kadarıyla bu sene Samsunlu birçok değerli öğretmenimizi kaybettik. Vefat edenler içinde sizin de tanıdığınız hocalarımız var mıydı?' diye sorunca gözleri hafiften doldu. Özellikle Yüksel Yalvaç Hocayı andı. Atatürk Ortaokulundan mesai arkadaşı olan Yüksel Hoca, bir resim öğretmeniydi. Kimseyi incitmemeye özen gösteren, neşeli, iyi kalpli bir insandı. Herhangi bir resim öğretmeni olmaktan ziyade başarılı bir ressamdı.
'Bir diğer üzüntümüz de okulumuzun öğretmenlerinden Kader Hocanın eşi, Metin Genç'i kaybetmemiz oldu. O da sevdiğimiz bir öğretmendi, ne yazık ki kısa bir süre önce toprağa verdik. Konserimizi, Yüksel Hoca, Metin Hoca ve onlar gibi değerli meslektaşlarımızı anmak maksadıyla düzenledik.'
Ertan Hoca, sadece müzikte değil aynı zamanda mesleğinde de çok başarılı bir öğretmen... Okulun girişinde, zümresiyle birlikte üç boyutlu bir Atatürk köşesi düzenlemiş. Başöğretmen Atatürk'ü masasında çalışırken gösteren bu köşe o kadar özgün ve gösterişli ki Atatürk Ortaokuluna gelen ziyaretçiler burada fotoğraf çektirmek için adeta yarışıyor.
Öğretmenimizin sanata olan yeteneği biraz genetik galiba... Babası TRT müzik tarafından düzenlenen bir seçmeyi kazanmış. Ancak kız kardeşinin talihsiz bir kaza neticesi aniden vefat etmesi onu öylesine sarsmış ki yaşadığı buhran nedeniyle müzik hayatına çok erken son vermiş. Amcası Recep Erden ise Samsun'da oda tiyatrosunun kurucularından imiş.
***
SEMA ATABEY, 22 senelik öğretmen olduğunu söylüyor ama buna inanmak kolay değil... Öylesine neşeli, hayat dolu ve canlı ki en az on yaş genç gösteriyor. Meslek hayatına Kastamonu'da bir köy okulunda sınıf öğretmeni olarak başlamış, atandıktan sonra branşına geçmiş, şimdi Atatürk ortaokulunda matematik dersi veriyor.
'Konserde 'Hey gidi Karadeniz' ve 'Galevera deresi' türkülerini söylediniz.' diye başladım sohbete. 'Ailede Karadenizlilik var galiba?'
Gözlerini kırpıştırarak, 'Köken Trabzon'a gidiyor, ama doğma büyüme Samsunluyum.' cevabını aldım.
Sema Hoca, çağlar gibi söylüyor Karadeniz türkülerini... Sesi öylesine çarpıcı ki değme türkücülere taş çıkartır. 'Yanlış meslek seçmişsiniz.' dedim. 'Müziğe yeteneğinizi fark eden olmadı mı?'
Şen bir kahkaha atarak cevap verdi. 'Aslında bizim evde herkes çalar söyler. Kardeşim, abim hem enstrüman çalar hem de sesleri çok güzeldir. Evde ben de onlara eşlik ederim ama sahnede hiç söylememiştim.'
Biraz tereddüt ederek, 'Öğretmenim, bir şey soracağım, ama cevap vermezseniz saygı duyarım.' dedim. Sema Öğretmen tesettürlü bir hanımefendi... 'Sahneye çıkıp türkü söylemenizi yadırgayanlar olmadı mı?' diye sordum.
Doğrusu cevabını çok beğendim: 'İnancım gereği başımı örtüyorum. Sahneye çıkmak ya da türkü söylemek İnancıma aykırı değil.'
Sonra şöyle bir durdu ve ekledi:' Sadece annem, sahnede heyecanlanmıyor musun dedi, ama konsere geldi ve bittikten sonra da beni tebrik etti.'
Son olarak konserin amacını hatırlatarak neler hissettiğini sordum. 'Ölüm acı, ama o acıyı en iyi aileleri hisseder. Ateş düştüğü yeri yakıyor. Anaları, babaları, evlatları, eşleri şehitlerimiz için her gün ağlıyor.' dedi. 'Ölen, şehit olan öğretmenlerimizi senede bir gün de olsa anmak, ailelerinin acılarını paylaşmak gerek.'
***
EMİNE BAŞER genç, heyecanlı ve çok iyi niyetli bir müzik öğretmeni... Atatürk Ortaokulunun öğretmen korosunun şefi... Giresun Alucralı, Samsun doğumlu, güler yüzlü bir hanımefendi... Meslek hayatına Kars Sarıkamış'ta başlamış, sonra İstanbul'a ardından da memleketim dediği Samsun'a gelerek meslek yaşamını sürdürmüş.
Evinde piyanosu olan, keman çalan, son derece güzel şarkı söyleyen bir müzik öğretmeniyle tanışmanın şaşkınlığı içindeyim. Zira benim öğrencilik yıllarındaki müzik öğretmenleri, flüt hadi bilemedin mandolin çalardı. 'Yeni nesil öğretmenler hep sizin gibi mi?' diye sormadan edemiyorum.
Mahcup bir gülümsemeyle cevap veriyor: 'Eskiden imkanlar azdı. Taşıması kolay, maliyeti uygun enstrümanlarla müzik dersi veriliyordu.'
Müzik öğretmenleri, yetenek sınavıyla seçiliyormuş. Dolayısıyla hemen hepsi mesleğinde kabiliyetli oluyor. 'Ancak yetenekli olmak başka, müziği sevmek başka... Bazıları sınıfta ders verecek kadar müzikle ilgilenmeyi yeterli görüyor belki de. Ben, müzik olmadan yaşayamayacak kadar seviyorum.' diye açıklıyor durumu. 'Güzel sanatlar lisesinin müzik bölümünün ilk mezunlarından birisiyim. OMÜ müzik öğretmenliği bölümünü ilk beşte kazandım. Henüz üniversite yıllarında yurt içi ve dışında pek çok ses yarışmasında, konserlerde Türkiye'yi temsil ettim. Varşova'da ödül aldım. TRT'de solist olarak konser de verdim.'
Muziplik olsun diye, 'Öğretmen arkadaşlarınızın koro şefliğini yaptınız. Meslektaşlarınız sizi yordular mı?' diye sordum bu defa. Tekrar dudaklarında bir gülümseme belirdi. 'Öğretmen arkadaşlar severek geldiler çalışmaya. Müziğin dili ortak. Kimseyi yapabileceklerinin üzerinde zorlamadık. Onlar da beni ve diğer müzik öğretmeni arkadaşlarımızı yormadılar tabii. Neticede herkes çok eğlendi.'
Emine Hocama, Türkiye'deki müzik eğitimini sorunca suratı asıldı. 'Çok yetenekli çocuklarımız var. Ancak veliler, müzik dersini boşa geçen, kalitesiz zaman gibi görüyorlar. Okullardaki imkanlar da yetersiz. Enstrüman yok, sınıflar kalabalık, müzik odamız bile olmayınca ne yazık ki verimlilik düşüyor.' cevabını aldım.
'Sahnede bir ışıltınız var. Sesiniz de son derece güzel. Öğrencileriniz sizi sahnede görünce ne düşünüyor acaba?' diye sordum son olarak.
Yine kendisine çok yakışan o tebessümüyle cevap verdi: 'Çocuklar, müzik denince bu işin zirvesinin o ses Türkiye gibi televizyonlardaki yetenek yarışmaları olduğunu zannediyor. Pek çok öğrencim, bu tür yarışmalara katılmam gerektiğini söylüyor.'
Bu defa ben tebessüm ettim: 'E, katılın o zaman yarışmalara da sizin için SMS ile oy kullanalım!'
Teşekkür ederek 'Bu tür yarışmalara karşı değilim, ancak ben şöhretli olmak için müzik yapmak istemiyorum. Sevdiğim işi yapıyorum, bu işten ekmeğimi kazanıyorum. Bu bana yetiyor.' cevabını verdi.
***
Atatürk Ortaokulu korosunda yirmiden fazla öğretmen var... Çalışmaları okulun müzik öğretmenleri eşliğinde yapıyorlar. Bu koronun oluşturulması için kolaylık sağlayan iyi bir okul yönetimleri bulunuyor.
Bu vesileyle ben de 24 Kasım öğretmenler gününü kutluyorum. Bu söyleşiyi yapmamıza izin veren okul müdürü Rasim Nerse ve İlkadım İlçe Milli Eğitim Müdürü Halil İbrahim Akmeşe'ye de teşekkür ediyorum.