Samsunspor ilk yarıda iki penaltı kaçırıp geriye düştüğü bir deplasman maçında ikinci yarıda attığı 4 golle galip gelmesini bildi. Şüphesiz Kasımpaşa maçıyla ilgili söylenecek çok söz var. İki penaltı kaçıran Ntcham, müthiş bir frikik golü atan Soner, Ntcham'ın atamadığı iki penaltıya o iş öyle olmaz böyle olur dercesine Holse'nin iki gol birden atması ve neredeyse varlığını unuttuğumuz Tait'nin sahneye çıkması gibi detaylar bitmez. Ancak Kasımpaşa maçı olsa olsa bu hikayenin alt başlığı olabilir. Üst başlık geçen sene Hüseyin Eroğlu'nun ayrılmasından sonra Gisdol'ün gelmesiyle atıldı bence.
Geçen sene, uzun süren bir aranın sonrasında çıktığımız Süper Lig'e Hüseyin Eroğlu yönetiminde başlamış ve ilk 8 maçta sadece 1 puan toplayabilmiştik. Bu durum, birçok Samsunsporlu gibi benim de aklıma kötü senaryoları getirmiş ve ziyadesiyle mutsuz olmuştuk. Nihayetinde Samsunspor, final maçlarını oynayamayan, kritik virajları dönemeyen, sezon başında yapılan planlamayı sezon sonunda hayata geçiremeyen bir görüntü sergileyen bir takımdı.
Üstelik, başkanın aldığı kararlardan verdiği beyanatlara kadar futbola çok uzak bir figür olduğunu her seferinde gösteriyordu. Bu yüzden, benim de çok kez eleştirdiğim Yüksel Yıldırım, futbol kamuoyunun tanımadığı bir Alman teknik direktör getirene dek Samsunspor takımı savruk haliyle galibiyet alır mı, bunlar tartışılıyordu. Gisdol, alanına hakim insanlara özgü soğukkanlılık ve özgüvenle işe başladı. Daha önce bu gibi durumları tecrübe etmişti; dipten aldığı takımları üste çıkarmış ve ligde kalmalarını sağlamıştı.
Bu gibi durumların en zor etabı şüphesiz insan psikolojisini yönetmektir. Karşınızda karalar bağlamış bir taraftar topluluğu, özgüvenini yitirmiş bir takım ve hocayı sıkıştıran bir basın bulursunuz. Ancak Gisdol, hem başkanı ve taraftarı hem de basını yönetmeyi çok iyi bildi. Günün sonunda, unutulmayacak bir başarıya imza atarak takımı ligde tuttu.
Gisdol, yerini bir diğer Alman teknik direktör olan Thomas Reis'e bıraktı. Çalkantılı ve sorunlu geçen bir sezonun ardından göreve gelen Reis, galibiyetlerle çoşup büyük sözler eden; mağlubiyetlerde ise moralen çöken bir isim olmadığını gösterdi. Temkinli demeçler verdi ve konuştuğunda hedefin ligde kalmak olduğunu yineledi. Bu, doğrusu bizim gibi Akdeniz toplumu özellikleri gösteren, sevinçlerde coşan, üzüntülerde karalar bağlayıp yas tutan bir millet için anlaşılır bir durum değil. Biz, sevince veya sevinince mutluluğun itici gücüyle olmadık işler yapan; üzüldüğümüzde ise Genç Werther'in Acılarına dönen bir milletiz.
Oysa Almanlar, bizim tam tersimiz. zaman yönetimi konusunda oldukça hassas, önceden belirlenmiş kurallara riayet konusunda rijid; isimden çok sisteme bağlı bir millet. Nitekim, Alman milli takımı ve Bayern Münih'te büyük başarılara imza atan Thomas Müller'in şu sözleri bu durumu mükemmel şekilde özetlemektedir:''Almanya'da süperstarlara inanmayız. Küçüklükten beri takım olarak oynamayı öğreniriz. Bu yüzden Ballon d'Or kazanan pek Alman göremezsiniz. Ama formamızda 4 yıldızı görebilirsiniz.''
Almanları anlatan bu karakteristik özellikler, Samsunspor'da görev yapan iki Alman teknik adamda da mevcut. Böyle olunca, isimlerin tek tek öne çıkmadığı; ancak bir saat mekanizması gibi işleyen bir düzende her parçanın kendi işini yaptığı bir sistem takımı ortaya çıkıyor. Doğrusu çok da iyi oluyor.
Zira yetenek açısından Türk milletinin diğer milletlerden aşağı kalır yanı yok. Ancak bu yetenekleri işlemek, hazırlamak ve insanlığın ortak bahçesine sunma konusunda çokça sorunumuz var. Sergen, Tanju, Ertuğrul, Serkan Aykut, Celil Sağır gibi isimler, şimdilerde Avrupa'nın en büyük takımlarında forma giyen Kenan Yıldız ve Arda Güler gibi isimlerden daha az yetenekli değillerdi. Ancak onları bu seviyeye hazırlayacak ne alt yapı ve üst yapı ne de mentör vardı.
Beğenelim ya da beğenmeyelim, dünya futbolunda ekol (ekol, yani école, Fransızca okul anlamına gelmektedir) haline gelmiş bazı ülkeler var. İtalyan ekolü, İngiliz ekolü, Alman, İspanyol ve Fransız ekolü bunların örneklerindendir. Bu ülkelerin milli takımları, uluslararası turnuvalarda futbolun doğrularını kendilerine göre yorumlayıp kupa kazanmışlardır. Bizim, yetenek açısından olmasa da sistem anlamında, bu ülkelerin futbol adamlarından öğrenecek çok şeyimiz var.
İşte bu Alman teknik adamlar, bu aktarımı sağlayabilirler. Samsunspor'a geçici başarılardan çok daha fazlasını verebilecekleri kanaatindeyim. Bu katkılar, hem kulübün kurumsal hafızasında yer almalı hem de Türk futboluna yeni şeyler katıp çağı yakalamasını sağlamalı. İçinde yaşadığımız çağda kendini yenilemeyenler yaşlanıyor; yaşlananlar da emekliliğe ayrılıyor. İki hafta önceki rakibimiz Mourinho, bunun en güzel örneklerinden biridir. Dolayısıyla, günümüz futbolunun doğrularını bize hatırlatacak ve tatbik etmemize yardımcı olacak birilerinin kulüp bünyesinde olması olumlu bir gelişmedir. Samsunspor'da Alman ekolünün devam etmesinden yana olan biri olarak, Alman teknik adamların bize çok şey katacağına inanıyorum. Son olarak, başkan Yüksel Yıldırım'ı önce Gisdol, daha sonra Thomas Reis'i göreve getirdiği için tebrik ediyorum.