Samsunspor, sekiz günde üç maç oynadığı yoğun bir maç trafiğini geride bıraktı. Sekiz günde oynanan üç maçın ilk ayağı Konyaspor mücadelesinde Thomas Reis, farklı bir dizilimle sahaya çıktı ve maçın kaybedilmesinde bu formasyonun etkili olduğunu düşünüyorum. Bunun yanı sıra, verilmeyen penaltılar vardı; ancak sanırım yönetimin federasyonla ilişkilerinin iyi olmamasından ötürü, hakemler Samsunspor aleyhine düdüğü çok kolay çalıyor.
Keza, Başakşehir maçınının hakemi Direnç Tonusluoğlu'nun gösterdiği kartlar ve takdir haklarını rakipten yana kullanması, alınan galibiyete rağmen benim dikkatimi çeken en önemli unsurlardan birisi oldu. Konyaspor maçındaki tutuk futbolun aksine, Başakşehir maçında özellikle Marius'un golü sonrasında rakip kalede etkili olan ve fırsatları cömertçe harcayan bir Samsunspor izledik. Holse, maçın 3-0 veya 4-0'a gelmesini pek istemedi ya da şanssızlığı üzerindeydi. Tabii ki, maçın kırılma anı Zeki'nin çizgiden çıkardığı toptu. Zeki, hem skorun 0-1 olmasının önüne geçti hem de bir asist yaparak galibiyetin mimarlarından biri oldu. Sadece performansıyla değil, iş ahlakı ve özverisiyle de oynadığı takım taraftarlarının takdirini kazanan bir isim ve takıma büyük katkı yapıyor.
Diğer yandan, geçen sene 8 maçta 1 puan aldığımız dönemde sıklıkla eleştirdiğim Marius, muazzam bir gol attı. En az kendisi kadar güçlü olan rakip stoperi sırtına alıp kendi pozisyonunu yaratması ve sonrasındaki vuruş, usta forvetler Serkan Aykut ve Gekas'ı anımsattı. Geçen senenin başında Dimata ve Ercan'ın arkasında 3. forvet olacağını düşündüğüm Marius, hem rakip defans oyuncularını yıpratması hem de 10 gol barajını aşmasıyla takımın gerçek forveti olduğunu ortaya koydu. Bununla birlikte, basit golleri atamama alışkanlığına da devam ediyor. Karşı karşıya kaçırdığı bir pozisyon var ki, attığı golün zorluğuyla kıyaslandığında, onu atan futbolcu nasıl oluyor da bunu atamıyor dedirten cinsten.
Başakşehir maçında dikkat çeken bir diğer isim ise benim açımdan Rick Van Drongelen oldu. Geçen sezonun başından beri, takımda en beğendiğim futbolcu Van Drongelen. Takıma duyduğu aidiyet hissi, mücadelesi, defansta güven vermesinin yanı sıra çıkıp hem kafayla hem de ayakla goller atması takdire şayan. Bence, Van Drongelen bu özellikleriyle daha yüksek seviyede oynayabilecek kapasiteye sahip.
8 günlük yoğun maç trafiğinin son ayağı ise Çaykur Rizespor maçıydı. İlk yarıda iki takım da maçı dengede götürdü. İkinci yarının başında Ntcham golü attı, ama golde aslan payı yine Zeki Yavru'nundu. Maçın sonunda Ercan Kara'nın karşı karşıya kaçırdığı bir gol var ki, neden ilk 11'de olmadığı sorusunun cevabı gibiydi. Bir parantezi de Celil Yüksel'e açmak gerektiğini düşünüyorum. Transfer yasağının olduğu dönemde Samsunlu Celil'in oynadığı oyun, bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi ve gösterdiği performans şapka çıkartılacak cinstendi. Celil Yüksel, bende yıllardır Süper Lig'de oynayan tecrübeli bir futbolcuyu izliyormuşum izlenimi bıraktı. Sahada basmadık yer bırakmadı; bizim için adeta yeni bir transfer oldu.
Genel anlamda, Samsunspor iyi bir deplasman maçı oynadı ve haklı olarak üç puanı aldı. Bana göre, Rize deplasmanında alınan üç puan Konyaspor mağlubiyetinin telafisi oldu. Maç bittiğinde puan durumuna baktım ve maç fazlasıyla üçüncü sırada olduğumuzu gördüm. Bir süre gülümseyerek Avrupa kupalarında oynadığımızın hayalini kurdum, ama daha ligin başında olduğumuzu, kadro derinliğimizin yeterli olmadığını ve bu köprünün altından daha çok su akacağını hatırlayarak çok da hayalci olmamak gerektiği sonucuna vardım. Günün sonunda, üç maçta alınan altı puan, takımın ligde kalma hedefi açısından oldukça iyi bir ortalama. Umarım takım bu olumlu gidişatı ligin geneline yayabilir; ancak her halükarda, Samsunspor, bu ligde yarışmaya devam edeceği ve bir alt lige düşmeyeceği inancını taraftarına fazlasıyla veriyor.