Çaya %43,71
Şekere %20
Kahveye %21
Alkol ürünlerine %12-23
Yumurtaya %10
Benzine 1,70 TL
Mutfak tüpüne 10 TL
Bunlar yazım yayına hazırlanırken bu hafta gelen zamlar. Yazım yayınlanana kadar yenileri de mutlaka eklenecektir.
Peki ne oluyor? Son 20 yılda herşeyden memnunduk da 2022 yılı bizim iliğimizi kemiğimizi nasıl sömürdü?
Yoksa son 20 yıldır bir hayal aleminde yaşayıp aslında olmayan paralarımızı mı harcıyorduk?
Elbette tüm dünyada pandemi sonrası ekonomik bir dar boğaz ve bunun sonucu olarak da enflasyon artışı var.
Fakat Türkiye'de yaşananı enflasyon artışı olarak değerlendirmek haksızlık olur. Bu hiper enflasyon. Daha büyük bir tabir varsa o da kullanılabilir.
Tabiki doğrudan dolarla bağlantılı. Dolar 5 tl iken ekmek 1 lira ise dolar 15 lira olduğunda ekmek 3 lira olur.
Dolarla ekmeğin ne alakası var? diyecek bir dayı çıkabilir diye unu, yağı savaştaki Rusya ve Ukrayna'dan dolar üzerinden tedarik ettiğimizi belirteyim.
Dahası felaket tellallığı yapmak istemem ancak, pandemi sürecinde doları havaya savuran ABD yüzde 7 enflasyon ile karşılaştı. Bunun önüne geçmek için piyasadaki fazla doları geri toplayıp parasının değerini ve vatandaşının alım gücünü yükseltecek manevralar yapıyor.
Dolayısı ile dolar önümüzdeki süreçte daha da yükselecek.
Sonra dolmuşa zam geldi diye dolmuşçu esnafını, simite zam geldi diye simitçi esnafını, çaya zam geldi diye çaycı esnafını, ete zam geldi diye kasap esnafını, topraktan çıkan mahsüle zam geldi diye çiftçilerimizi, üstümüze başımıza aldığımız ürünlere gelen zamlardan dolayı giyim ve ayakkabı satan esnafımızı, suçlamayın diye yazıyorum.
Şimdi kendimi dünyadaki ekonomik ön görülere kısaca değinmiş sayarak Türkiye'nin durumunu incelemek istiyorum.
Biz ne yapıyoruz?
Biz halen piyasaya sıcak nakit sunarak TL'yi değersizleştiriyoruz. Bunu da müteahhitleri kurtarmak için konut kredileri ile yapıyoruz. Yani yine taşa duvara harcıyoruz. Üretim hak getire. Üretmeyen toplum da ekmeği dolar hesabı ile almak mecburiyetinde.
Daha ne yapıyoruz?
Cumhurbaşkanımız; 'Libya'daki çocukların süt ve mama ihtiyacını ne kadar zaman sürerse o kadar zaman karşılayacağız' diye bakan Soylu'ya emir vermiş!
Bizim marketlerde mamalara zincir vuruyorlar.
Türkiye kendi eliyle İstanbul'un göbeğindeki Atatürk havalimanının 2 milyar dolarlık pistlerini çok acele kırıyor. Pistlerin altına zemine yapılan yatırımlar onlarca fabrikadan daha pahalı iken.
Hazır olan pistler şimdi yatıp yuvarlanın diye parçalanıyor. Çay bisküvi bedava denilen ama o bile bedava verilmeyen Milet Bahçeleri mi yapmak gerekiyor yoksa fabrikalar mı?
10 Yıldır 10 milyon Suriyeli'ye bakana kadar, 10 milyon baş hayvana baksa idik şimdi eti bedava yiyorduk. Hiç değilse hayvanların bir faydası olurdu. Parklarda yatıp yuvarlanan Suriyeli, Afganistanlı yarma gibi delikanlılar nargile içerken bize pek faydalı olmuyorlar.
Bu arada millet bahçeleri diyerek yeşile ayrı bir önem atfeden hükümetin de her fırsatta müteahhitleri kurtarmaya çalışması da ironiktir.
Çay simit hesabı ile iktidara gelenleri yazarken ÇAYKUR'dan bahsetmeden geçmek olmaz.
Bir bakkal düşünün. Tüm malın alış fiyatını kendisi belirliyor. Tüm malın müşteriye satış fiyatını kendisi belirliyor. Ürün de yetişmiyor acayip satış yapan bir bakkal. Bu bakkal batar mı? zarar eder mi?
ÇAYKUR nasıl oluyorsa zarar ediyor. 68 trilyon sadece reklam bütçesi ayıran bir kurum bu.