Mustafa BİLİK

Sadece, adam az yetişiyor

Mustafa BİLİK

Koca memleket Rusya'dan gelecek üç gemi için bayram ediyoruz. Rusya'da hava şu an -15, bizde 3 derece.


Bizim halkımız sağ olsun; zaten ya sorgulamıyor ya da sorgularken de yanlış odaklara takılıyor. Örneğin, "Biz Rusya'dan gelecek üç gemi için niye bayram ediyoruz?" demek yerine "millet marketlere neden yığılmış?", onu sorguluyoruz.


Bu soruya da cevap vereyim.


Millet iktidara güvenmiyor. Marketlere koşanlar da iktidara güvenmeyen dar gelirli vatandaşlar. Bu insanlar hükümetin bir önleminin olmadığı düşüncesi ile koştular markete.


Yağ bitecek değildi elbet ama maaşı asgari ücret kadar olmayan emekliler ya da asgari ücretle geçinmek zorunda olan zavallı insanlar 90 TL ye alacağı yağın Rusya'dan gemilerin gelmemesi neticesinde 200 TL'ye fırlayacağını düşündü ya da düşündürüldü. Bu kadar zam olmayacaktı belki ama vatandaşın marketlere hücumu sayesinde oldu. Bir kısır döngünün içine girdik ya da itildik ve yuvarlanıyoruz.


Zaten, bu ülkede ne kınandı ise başa geldi.
Eskiden yağ kuyrukları vardı dendi, oldu.
Eskiden hastane kuyruğu vardı dendi. Şimdi MHRS'den randevu almak mümkün değil.


Eskiden gaz yağı bulmak mümkün değilmiş şimdi her türlü yakıt var da biraz daha ucuza alabilmek için kuyruklar oluşuyor.


Kimsenin hakkını yemeyelim aslında. Evet, her şey var ülkemizde. Ama alacak para yok. Devlet hastanesinden randevu alamıyorsan, özele git. Mazot var, alamıyorsan arabaya binme. Yağ var, 200 TL, geçen hafta 100 TL idi. Alabiliyorsan al, alamıyorsan haşlama yap.


Neticede herkes tercihlerinin neticesini yaşıyor bu hayatta.
Mesela siz zeytin ağaçları yerine madeni tercih edebilirsiniz. Ama bunun sonucunda sabah kahvaltılarında zeytinin bulunmadığı veya artık evlere zeytinyağının girmediği bir ülke oluverirsiniz.


Gariptir ki; teknolojisi ve ekonomisi bizden daha yüksek ülkeler tarıma ve gıdaya yönelik tercihlerde bulunuyorlar.


Mesela Çin, beş yıllık gıda ihtiyacını stoklamaya başladı. Bunu da 2025 ve 2030 yılları arası için planlıyor. Geleceğin en önemli silahlarından bir tanesi de gıda. Bunun için de ilk olarak dünyanın en gelişmiş silah sistemlerine sahip olan ülkeler harekete geçtiler.


Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu dönemlerde nüfusun ağırlığı kırsal kesimdeydi.


Tarımın başladığı topraklar olarak bilinen Anadolu'da tarım; çiftçilerin yoksullaşması, borçlanması, tarımın itibar kaybetmesi, gençlerin kırsalı terk edip tarımla uğraşmak istememesi, şehirlerin kırsala doğru genişlemesi ile gittikçe büyüyen hizmet ve inşaat sektörünün tarım arazilerine hücum etmesi ile bitirildi.


Devletin resmi verilerine bakıldığında büyümeden, istihdama, üretimden dış ticarete ekonomide tarımın payı azalıyor.


Kendi kendine yetebilen Türkiye gıda ithal eder hale geldi. TÜİK'e göre Türkiye'nin üretimde kendine yetmediği ürün gruplarının başında tahıl, bakliyat ve yağlı tohumlar geliyor. Özellikle soyada kendine yeterlilik yüzde 4,7 oranında. Son günlerde tartışmaların odağındaki ayçiçek yağının hammaddesi olan ayçiçeğinde ise kendine yeterlilik yüzde 60'larda kalıyor. Yani yüzde 40'lık bölüm ithalatla karşılanıyor.


Türkiye gibi tarım potansiyeli çok yüksek olan bir ülke ne oldu da ithalata bağımlı hale geldi?


İklimi, toprağının verimliliği, ürün çeşitliliği ve tecrübesiyle öne çıkan Türkiye'nin "üreten ülke" konumundan "ithal eden ülke" durumuna geçişini halay çekerek kutlamak gerekiyor bence. Amaç, doların 13 TL'ye düşmesini halay ile kutlayanlar boş durmasınlar!


Tohumun ithal edildiği, akaryakıt, gübre ve pestisitin en büyük maliyet kalemlerinden biri olduğu bir ülkede ucuz gıda sanırım sadece boş bir fakir avuntusu olur.


Dolar günden güne arttıkça da bunların maliyetinin arttığını ve bütün bu maliyetlerin ürünlere yansıtılacağını herhalde anlayamayan yoktur.

Kısaca demem o ki; bu memlekette istenirse her şey bol bol yetişir. Sadece adam az yetişiyor.


Yüz yılda bir geliyor maalesef.